Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tavır - Sayı 165

Tavır Dergisi

En Eski Tavır - Sayı 165 Sözleri ve Alıntıları

En Eski Tavır - Sayı 165 sözleri ve alıntılarını, en eski Tavır - Sayı 165 kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Devrimci Sanat 1 adlı kitaptan alıntıdır.
Devrimci Sanatta İçerik ve Faaliyet Semih Sercan Mart 1991 "Burjuvazinin, bireyselliği savunan ve onu örgütleyen ideolojisi burjuva sanat faaliyetinde de bireyselliği getirir. Burjuva sanatçısının kitlelerle iç içe geçmek ve onun sorunlarını ve taleplerini anlatmak gibi bir sorunu yoktur. Bu yüzden üretim faaliyeti de sanatçının yığınlarla iç içe geçtiği ve kendini böyle inşa ettiği bir sürece ihtiyaç duymaz. Üretim sürecinde sanatçı daha da yalnızlaşır ve kendi iç dünyasına ruhunun derinliklerine inmek için adeta inzivaya çekilir. Bu süreçten neyi anlatarak çıktığına bakmaya bile gerek yoktur. Anlattığı, bireysel bir dünya, bu dünyanın kendine has sorunları, arzuları, sıkıntıları, vs'dir. Toplumsallaşma gibi bir kaygısı olmadığından, estetiği de yine bu sürece, içeriğe uygun olarak kurulur. Kendi beğenilerinin belirlediği, sırları yalnızca kendisinde gizli, kimi zaman gizemli, kimi zaman uçuk bir estetik. Oysa devrimci sanat, büyük bir toplumsal paylaşımın savunucusudur. Ve bu da onun hem faaliyet, hem de estetik değerler açısından toplumsal bir yapıya sahip olmasını gerektirir. Yani üretim sürecinde ve sunumunda tüm emekçi yığınlara açık olan, estetiğinde de emekçi sınıfların sahiplenmesini gözeten bir sanat perspektifi vardır."
Sayfa 65 - Tavır YayınlarıKitabı okudu
HALK İÇİN TÜRKÜ Tavır Dergisi Ocak 1993 "... Mesela, bir müzisyen gitarını alır, sahneye çıkar ve devrimden yana, haksızlığa ve yoksulluğa karşı güzel şeyler söyler. Bu müzisyen sahneden indikten sonra, yaşamını türkülerinden çok uzak ve farklı bir şekilde sürdürebilir. Ancak devrimci ozanların yaşamı söyledikleri türkülerden farklılaşmamalıdır. Bir sanatçı ancak toplumun tarihini oluşturan yüzlerden biri olduğunu kavramaya başladıktan sonra devrimcileşir. Burjuvazi bizi uzun dönem özel yaratıklar olduğumuz doğrultusunda kandırmış, duyarlılığımızın toplumsal sorunların yanıbaşında, şan, şöhret ve para içinde yaşamamıza elverişli olduğuna inandırmıştır... Ayrıca, bir şahsın sanatçı olduğuna kim karar verir? Ben tarihteki büyük şahsiyetlerin, Michelangelo, Picasso, Violeta Parra, Neruda ya da Atahualpa'nın "ben sanatçıyım" dediğine inanmıyorum. Halk onlara bu sıfatı vermiştir. Halk ve tarih. Çünkü tarih; onların yapıtlarının ruhunda bir iz bırakıp bırakmadığını belirleyendir. ..." Victor Jara
Sayfa 99 - Tavır Yayınları (Devrimci Sanat-1) adlı kitaptan alıntıdır.Kitabı okudu
Reklam
Yılmaz Güney ve Sineması
‘68’in VE SOSYAL HAREKETLERİN ETKİSİNDE SİNEMA Mustafa Doğru Haziran 2008 "... ’68’le birlikte Türkiye devrim tarihinde yeni bir dönem başlar; reformizmin elli yıllık etkisine son veren devrimci gençlik mücadeleyi hızla yükseltir. Bu dönemle birlikte Türkiye'de devrimci bir sinema tarihinden bahsederken yüzümüzü ağartan Yılmaz Güney'dir. Her türlü baskıya, sansüre rağmen halkın mücadelesini, sosyalizme olan inancını filmlerine yansıtmıştır. İnsan onuruna aykırı, kopkoyu bir yoksulluğun içine itilmiş insanların gerçekleşemeyecek bir umuda, bundan da umutsuzluğa ve giderek doğaüstü güçlere yönelmelerini ve bir kısırdöngüye kapılmalarını anlatan 1970 yapımı “Umut”, Adana Altın Koza Film Festivali'nde en iyi film seçilir, ancak sansür kuruluna takılır. O güne kadar çekilmiş en gerçekçi film olan “Umut”la birlikte sosyalist Yılmaz Güney, sinema dünyasında yeni bir yol açacaktır. Feodal yapı ve ağalık düzeni üzerine yapılan ve kıyısına köşesine değinilen gerçeği oradan çıkarıp, sınıfın mücadelesinde ayakları üzerine oturtmuştur. Hemen ardından 1971 yılında “Baba” çekilir. “Baba”, ailesini geçindirmek için yurtdışına çıkmak ister ancak sağlık kurulundan geri çevrilir. Bu sefer ailesinin geçimini sağlayacağı vaadiyle patronun oğlunun işlediği cinayeti üstlenir. “Baba” yaşamak için alternatif yollara başvuran insanların durumunu başarıyla anlatır. Bu filmiyle de Altın Koza'yı kazanacakken, seçici kurula yapılan baskı sonucu değerlendirme değiştirilerek birinciliği alamaz. ..."
Sayfa 151 - Devrimci Sanat 1Kitabı okudu
Emperyalizm - Nobel - Orhan Pamuk - Kürtler - Ermeniler
AYDINLAR VE MUHALEFET Fatma Yılmaz Şubat 2008 "... Özgürlükten, demokrasiden, insan haklarından bahseden aydının en temel özelliği anti-faşist, anti-emperyalist olmasıdır. Bizim aydınlarımız ise emperyalizmin yeni-sömürgesi ülkemizdeki yeni yönetim biçimi olan faşizmi tartışmak, ona karşı sesini yükseltmek yerine şeriat gibi, türban gibi tali meseleler üzerine günlerce, aylarca, hatta yıllarca tartışır, “Cumhuriyet elden gidiyor” çığlıkları atar dururlar. Emperyalizmle girilen ilişkiler sonucunda, bağımsızlığını 50 yıl önce kaybetmiş bir cumhuriyetin nasıl bir cumhuriyet olduğunu tartışmazlar asla. Dünyanın dört bir yanında gizli ve açık işgalleriyle halkların kanını döken emperyalizmin karşısında halktan yana tavır almazlar, halka bilinç taşımazlar. Kaygıları, korkuları, kariyer hesapları vardır küçük-burjuva aydınların, bedel ödemeyi göze alamazlar. Çünkü sisteme göbekten bağlıdır onlar. Bu sebepten, Orhan Pamuk'u, “Devletin 30 bin Kürt'ü, bir milyon Ermeni'yi katlettiğini” söylemesine rağmen, aldığı Nobel'in ardından bağrına basan sistem; aynı sözleri yıllardır, o katledilenlerin cephesinden haykırdıkları için devrimci aydınlara tecritin, işkencenin, infazların en alasını layık görür. Haklıdan yana olmak, ezilenin yanında yer almak, emperyalist tekellerin önünde secdeye varanlar için en büyük suçtur!
Sayfa 173 - Tavır Yayınları (Devrimci Sanat-1) adlı kitaptan alıntıdır.Kitabı okudu
14 öğeden 11 ile 14 arasındakiler gösteriliyor.