"...Senden hoşlanmıyorum.
Aşk, böyle sözler karşısında ölüme mahkumdu. Aşk insanı bir anda sarar, sonra nefret ve karşılıklı şikayetlerle yine bir anda yıkılıverirdi. Aşkın parçalanmasından sonra bile bazı işler, tıpkı yarım kalmış bir umut ve sonuç içinde yaşardı. Ve sonunda aşk hemen hemen çocukça birkaç basit sözle tamamen kaybolurdu. Böylece hayaletler sizi terk eder, hatalar tek tek yok olurdu. Her zaman için bu böyleydi. Hiç kimse bu kanunu bozamazdı. Ne yaparsanız yapın, bu sonuçtan başkasını asla elde edemezdiniz."
O gün sabah işime son verilmişti. Öğleden sonrada televizyonda bir Beyzbol maçı seyretmiştim. Marris topa vurdukça Cincinnati Reds oyuncularının yüzlerinden; duydukları heyecanı anlamak kolaydı. Oyunun bitmesine daha dört devre vardı ama oyuncuların hareketlerinden maçın sona erdiğini sanırdınız. Ve aynı günün gecesi telefon zilinin sesiyle yatağımdan fırlamıştım. Neyse o anda uyumuyor, sadece kurşuni renkteki tavana gözlerimi dikmiş yatıyordum. Bir yandan Elizabeth'in anlattıklarını dinliyor, bir yandan da uyumaya çalışıyordum.