Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun

İbn-i Haldun

Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun Quotes

You can find Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun quotes, Tercüme-i Mukaddime-i İbn Haldun book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
üslub&belagat
Şimdi “üslûb” lafzının inde’l-ıtlâk ehl-i fen indinde murad olan ma'nasını burada beyân edelim. Ma'lûm ola ki üslûb, onların indinde kendisinde terâkîbin nesc olunduğu minvâlden yâhut ifrâğ ve imlâ olunduğu kāliptan ibâret olup, gerek vazīfe-i i'râb olan asl-i ma'nâyı ifâde i'tibâriyle ve gerek vazife-i belâğat ü beyân olan kemâl-i ma'nâyı yani havâss-ı terkib-i ifâde i'tibâriyle ve gerek vazife-i fenn-i arûz olan vezin i'tibâriyle kelâma ait olmamakla bu ulûm-ı selâse bu sınâ at-ı şi’riyyeden hâriçtir.
Sayfa 359 - YEK
Ve belki "üslub" dedikleri, terakib-i muntazamanın her bir terkib-i mahsusa intibakı i'tibâriyle küllî olan sūret-i zihniyyesine aid olur. Ve ol sūreti, zihin a'yân ueşhâs-ı terâkîbden intizâ'u tecrîd ile onu hayâlde kalıp yâhut minvàl gibi kılıpba dehû iʻrâb u beyân i'tibâriyle inde'l-Arab sahîh olan terâkîbi bulur. Ve ben-nânın yani mi´mârin binâyı kālıb-ı mahsūsuna be-tabaka döküp sığıştırdığıve nessâcın yani culâhın, bezi “minvàl” ta bîr olunan ağaç üzerine dokuyupsardığı gibi terâkîb-i mezkûreyi ol sūret-i zihniyyeye göre nesc ü i'mâl eder.Tâ ki bu kālıp kendisinin maksūduna vâfî olan terâkib-i lâzimeye şamil ü vâsi“ve kelâm dahî meleke-i lisân-i Arabî i'tibâriyle sahîh olan bir sūret üzre vâki'olur. Zîrâ fünûn-ı kelâmdan her fennin esâlîb-i mahsūsası vardır ki esalîb-imezkûre ol fende ahvâl ü enhâ-i muhtelife üzre bulunur. Nitekim şiirde suâl-itulûl, tulûla hitāb ile olur, şâ'irin (....) kavli gibi. Veyahut refiklerin tevakkufunu istid'â ile olur ... kavli gibi. Veyahut talel izerine bika eylemelerini rica ile olur,... kavli gibi Veyâhut muhâtab-ı gayr-i mu`ayyenden istifhâm-ı cevapile olur ... kavli gibi.
Sayfa 360 - YEK
Reklam
Belagat ve zevk
Tahkikat-ı sabıkamızla ma'lum u müsteban olur ki lisan-ı Arabi'nin husul-i melekesi ancak kelam-ı Arab'ı kesret-i hıfz iledir. Şöyle ki: Kelam-ı Arab'dan pek çok şeyleri hıfz eden kimsenin hayalinde Arab'ın terakibi nesc ettikleri minval mürtesim olmakla o dahi o minval üzre nesc-i kelam edip onların içinden ne'şet etmiş ve ifade-i meramda meleke-i müstakırra hasıl oluncaya dek ibarat-ı Arab ile ülfet ü i'tiyad eylemiş mesabesinde olur. ... Ma'lum ola ki "zevk" lafzı ulema-yı beyan beynlerinde mütedavil olup ma'nası, lisanda belağat melekesinin husulüdür. .... İşte şu melekeye rasih u müstekarr olduğu halde ashab-ı fenn-i beyanın mustalahı olan "zevk" ismi istişare olunmuştur. Çün ki fi'l-asl bir nev'-i tu'm u lezzeti idrak etmek demek olup, tu'm nasıl ki lisan ile idrak olunur ise bu meleke dahi lisanda vicdani bir keyfiyet olduğundan ona "zevk" denilmiştir.
Sayfa 348 - YEK
Şiirin tarifi
Yani şiiri "Isti'are ve evsāf üzre mebnî ve vezin ve kāfiyede müttefik olan cüzlere münhall ü mütecezzi ve her cüz'ü mâ-kablinden ve mâbadinden ayri olarak garaz ve maksadında müstakill ve Arab'ın bu bâbda ma'rûf olan esalib-i mahsusası üzre cârî bir kelâm-ı beliğdir” diye ta'rif eyleriz.
Sayfa 363 - YEK
Tarih felsefesi- imkanı akli imkani örfi
Ve tabảyi -i âlem ve evzâ-i benîâdemin ahvâline müte'allik umûra vakıf olup nakl olunan haberlerin mazmûnlarını mülâhaza vü teemmülden sonra ol umûra arz etmek sıdk u kizb-i ahbârı fark u temyizde cümle vücûhun ahsenidir. Zîrâ nev'-i beşerin tabâyi-i ve ahvâl u âdâti mazbût u ma'lum oldukda, nakl olunan hikâyâtın vâkı'a muvafakatını yâhûd muhalefetini bilip mutābık olanı kabûl, olmayanı redd ederiz ve bu vecih, ahbâr u hikâyâti nakl eden râvîlerin hâl ü şânını ve sıdk u adâletini teftîş etmekten akdemdir. Zîrâ bir husūsa müte'allık ahbârdan bir haber bize nakl olundukda ibtida gerektir ki ol haberin mazmûnu zâtında mümkin midir yoksa muhâl ve mümteni' midir ma'lûm edinip âdeten vukū’u mümkin olduğu sâbit olduktan sonra râvîlerin ve nâkıllerin sıdk u adâleti teftîş olunup mevsûk u mu'temed ricâl nakl ettiyse vukūʻunu tasdik edip i timâd ederiz. Ammâ nakl olunan haberin vukū'u ney'-i beşerin ahvâline müteʻallık kā'idelere muhâlif ve adeten muhal ise râvîlerin aded ve adâletini teftîște fâide olmayıp isterse nakl edenler âdil ve sadık kimesneler olsun kabûl olunmaz. Hattâ enzär-ı dakika ashâbı olan ulemâ bir lafzın delâlet ettiği ma‘nânın nefsü'l-emrde vücûdu muhal olduğunu yâhůd akıl kabül etmeyecek nesne ile te’vîl olunmasını kelâmın kabulüne mâni' tuttular.
Sayfa 152 - Yazma eserler kurumu
Meleke-i belagatın husulü hakkında vs nahiv
Ale'l-ıtlak ehl-i emsar u medain işbu ta'lim ile müstefad olan meleke-i lisaniyyenin tahsilinde kasır oldukları ve lisan-ı arabi'den eb'ad olanlara bu melekenin husulü es'ab olduğu beyanındadır. Bunun sebeb ü hikmeti şimdiki lügat-i hadar ki onu ucmenin ihtilatı teşkil etmiş ve bu cihetle meleke-i uladan meleke-i uhraya nazil olmuştur. ... Nuhat dahi bu müsabakat u itina kendi fenn ü sına'atlarınadır zann u itikat ederler. Hakikat-i hal ise bu vechile olmayıp belki maslahat, kelam-ı Arab'a mümarese ve kesb-i ülfet ile bu melekenin talimindedir. Beli, fenn ü sına'at-ı nahiv bu mümarese vü ülfete sairinden akrebdir.
Sayfa 351 - YEK
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.