O yine kral koltuğunda oturur gibi karşımda oturuyor, harman tozuna bulanmış, birbirine karışmış saçları, güneş yanığı yüzü zayıf ince çelimsiz suratı, siyah yakasız gömleği, yamalı şalvar pantolonu, altları delinmiş yırtık çarıkları, esmerin de ötesinde siyah sayılabilecek yüzünü kaplayan sevinç ile hafif aralanmış dudaklarından dişlerini göstererek gülümsüyordu. Bu çok garip bir duygu. İçimdeki sevinç onun yüzüne baktıkça yeniden kabarmaya, coşmaya tıpkı Kura nehrinin ilkbaharla birlikte yatağından taşıp deli dolu aktığı gibi akmaya başladı. Avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. "Teşekkürler Başardın Çocuk." "Başardın." Bu sözcüğü kaç kez tekrar ettim bilmiyorum ama bir süre sonra rahatladığımı hissettim.
Bir de çok garip bir duygu ama, hani birine yaptığı bir iyilikten dolayı minnettar olursun da günün birinde senden birşey istese de yapsam diye beklersin, sanki içimde yıllardır o köyden kaçan çocuğa teşekkür etmek için bekliyormuşum. İşte o fırsatı yakalamışım gibi defalarca ona, onun cesaretine teşekkür ettim.
(Arka Kapak)