“Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkılıp kalan insan için dünyanın kendisi kötü bir rüyadır.”
Sylvia’nın hissettiklerini anlatabilecek en güçlü cümle bu belki de. Bu roman, başarılı bir üniversite öğrencisi olan Esther Greenwood’un 1950’lerde New York’a önemli bir moda dergisinde çalışmak için gelmesiyle başlıyor. Kitabın ilk kısımlarında klasik bir gençlik romanı okuyacağınız hissine kapılabilirsiniz. Fakat sayfalar ilerledikçe derinleşen ve hayata dair sorular içeren bir roman okuyacaksınız. Yer yer mizahi bir dile sahip olan bu roman, psikolojik tahlilleri, sade ve akıcı diliyle harika bir eser. Dil o kadar etkili kullanılmış ki, depresyonla başa çıkan bir insanın psikolojisini, hislerini ve hayata nasıl baktığını çok iyi anlayabiliyoruz. Aynı zamanda akıcılığı sayesinde bir gecede okuyabileceğiniz bir roman. Keyifli okumalar...