''Yaşamaya devam ettikçe umutlar da sürer,'' derdi dedesi sık sık. Martina, yaşamı ve umudu iki kız kardeş gibi görürdü. Yalnız başınayken yaşam kederli olurdu; onu neşelendiren ise umudun varlığıydı.
"Anlamadın mı? Burası Yitik Şeyler Krallığı. Ben başkalarının attığı her şeyi kurtarırım. Biliyor musun küçüğüm, bu dünya çok acımasız. İnsanlar koşuyorlar ve bir yerlere bir şeyler atıyorlar. Koşuyorlar ve atıyorlar. Çünkü hafif ve serbest olmak istiyorlar. İyi ama nereye koşuyorlar diye düşünüyorum ben. Zaten herkesin sonu hep aynı. Denizde boğulmak üzere fareler gibi koşuşturuyorlar, sence de öyle değil mi? Bu nedenle ben duruyorum ve topluyorum. Başkalarının yüzüne bile bakmadığı, ağlayan şeyleri alıp buraya getiriyorum."
"Tren olmak hoş olmalı," diye düşündü uykuyla uyanıklık arasında gidip gelirken. "Kaderinde seni yönlendiren birinin çizdiği rota olması hoş bir şey olmalı. Gitmek, gitmek, gitmek ve asla yolu şaşırma tehlikesinin olmaması."