Bu okuma işi salt enstitü yıllarıyla sabit kalmayacaktı. Gelinlik çağına ulaşan kızın gün olur gereksinimi duyulur diye el emeği göz nuruyla işleyip donattığı çeyiz sandığı doğalsa, estitüyü bitiren bir öğretmenin de seçkin yazarların yapıtlarından oluşan 150 ciltlik bir kitap sandığı hazır edilirdi.
"İlkokul, çocuğa bilgiler vermelidir, kuralı doğru değildir. Yeni okulda çocuk, ilk günden kendi doğal kaynaklarından yararlanmayı öğrenecektir. Biz bilgileri hünerle(beceriyle) vermek istiyoruz. Bilmeyi, yapmak biçimine dönüştüreceğiz."
İnönü bu öğrencinin yanına sokuldu; azık torbasında ne olduğunu görmek istedi. Öğrenci torbasını açtı; peynir, ekmek, bir de kitap çıktı içinden. Bir bakanlık kökleşiği(klasiği) Sofokles'in (Antigune)si İnönü'nün yüzü ışıdı, çevresindekilere:
"Gördünüz mü" dedi. "Peynir ekmeğin yanında kitap. Köylümüz, kentlimiz, erimiz, generalimiz, kumanyasına ne zaman kitabı da ekleyecek duruma gelirse, o gün Türkiye gerçekten kurtulmuş demektir. Topraklarımızı bilgiyle değerlendirmenin, bilinçle savunur duruma gelmenin başka yolu yoktur."
"Eğitim sadece bilginlerin sözlerine ve yaratılışın derinliğine hayret etmekle kazanılmaz. Onu yoksulların kulübelerinde yani toza bulanmış günlük işlerinde bulmakla mümkündür."