Atalarımızın bilmedikleri şeylerin peşinden giderken sergiledikleri cesarete hayran oluruz ama insanlığın yayılmasının ve keşiflerinin önemli bir kısmı cesaretten çok çaresizliğin bir yansımasıdır.
İnsan liderlerin çoğu, grup yararına davranma ve kendi yararına davranma yönelimlerine birlikte sahiptir fakat bu yelpazenin neresine düştükleri bakımından aralarında çarpıcı farklılıklar bulunur. Mandela gibi bazı insanlar büyük ölçüde grup yararına davranır, Mugabe gibileriyse büyük ölçüde kendi çıkarına davranır. Fil tipi lider çoğu durumda grup yönelimini muhafaza eder fakat babun tipi liderler liderliklerine yönelik tehditlere epey duyarlıdırlar ve bunlar iç ve dış tehditlere bağlı olarak kendi yararına davranma yönelimi ile grup yönelimi arasında gidip gelirler.
Acı gerçek şu ki hepimizin hayalleri var ama hayallerimiz gercekleşse bile, eskisine kıyasla nadiren daha mutlu oluruz. Yeni başarılar yeni zorluklar doğurur.
Biraz düşününce, mutluluğun esaslı bir toplumsal etkisi olduğu fark edilir, öyle ki mutlu insanlarla vakit geçirmekten keyif alırız. Bir özdeyişin dediği gibi, "Gülerseniz bütün dünya sizinle güler, ağlarsanız tek başınıza ağlarsınız."
Şehirler dış görünüşlerimize de fazlaca önem vermemize yol açmıştır. "Bir kitabı kapağıyla yargılamamak gerek" şeklindeki aforizma avcı-toplayıcı toplumlarda asla kullanılmamıştır çünkü orada böyle yapmanın hiçbir anlamı yoktu. Etkileşim kurduğunuz herkesi zaten tanırdınız. Her sayfasını okuduğunuz bir kitabı neden kapağına göre yargılayasınız ki? Buna karşın, şehirlerde karşılaştığımız insanların yetenekleri ve yatkınlıkları hakkında çok az şey biliriz, bu yüzden dışa dönük göstergelere çok fazla önem veririz.
Homo sapiens dünya hakimiyetini aşırı sosyalliğine borçludur fakat görünüşe göre, bizim hayatımızı bu gezegendeki diğer yaratıklarınkinden bu kadar farklı kılan teknik buluşlar için teşekkür etmemiz gereken kişiler nispeten asosyal olanlarımız olabilir.