Turfanda mı Yoksa Turfa mı?

Mizancı Mehmed Murad

About Turfanda mı Yoksa Turfa mı?

Turfanda mı Yoksa Turfa mı? subject, statistics, prices and more here.

About

Mizancı Mehmed Murad (1854-1917) sadece yayımladığı gazete ve fikirleri ile değil fırtınalı hayatı ile de dikkat çekmiş farklı bir isimdir. Bu cevval ve münekkit adamın kaleminden çıkarak edebiyat tarihimizde yerini alan Turfanda mı Yoksa Turfa mı? romanı pek çok özelliği ile önemli bir eserdir. Mizancı Murad, kaba muaşaka tasvirlerinin millî roman diye itibar görmesinden rahatsızlık duyar ve ahlakçı edebiyat anlayışının bir yansıması olarak ediplik iddiasında bulunmaksızın Turfanda mı Yoksa Turfa mı? ile kendince "millî roman"ın olması gereken örneğini verir. Sosyal ve siyasal alanda gördüğü aksaklıkları eleştirir ve bu aksaklıklar için çözümler önerir. Mizancı Murad'ın eğitim, siyaset, yeni insan tipi, köy ve köylü kalkınması konularında ileri sürdüğü fikirler sonraları gerçekleşecek birer kehanete dönüşür. Bütün bu özellikleriyle Türk romanı tarihinde önemli bir yer işgal eden Turfanda mı Yoksa Turfa mı? romanı, umarız bu baskısıyla da hak ettiği ilgiyi görür. Eski harflerle 1308 (1890-1891) yılında bir kez basılan bu roman, yeni harflerle epeyce baskı yapmıştır. Yılların ve alfabe değişikliğinin araya soktuğu müşkülleri aşarak Türk okuruna orijinal metin aktarımını geniş bir inceleme ile sunmaktan mutluyuz. (Tanıtım Bülteninden)
Translator:
Oğuzhan Karaburgu
Oğuzhan Karaburgu
Estimated Reading Time: 11 hrs. 34 min.Page Number: 408Publication Date: March 2016First Publication Date: 1892Publisher: Kesit Yayınları
ISBN: 9786059100786Country: TürkiyeLanguage: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Book Statistics

Reader Profile of the Book

Kadın% 66.5
Erkek% 33.5
0-12 Yaş
13-17 Yaş
18-24 Yaş
25-34 Yaş
35-44 Yaş
45-54 Yaş
55-64 Yaş
65+ Yaş

About the Author

Mizancı Mehmed Murad
Mizancı Mehmed MuradYazar · 9 books
Mehmet Murat Bey, Mizancı Murat (1854, Dağıstan - 15 Nisan 1917, İstanbul), Türk politikacı, gazeteci, tarihçi ve yazar. Tanzimat ve II Meşrutiyet döneminin önemli bir fikir adamıdır. Adı, 1886 yılında yayımlamaya başladığı Mizan gazetesi ile özdeşleşmiştir; hemen hemen tüm kaynaklarda "Mizancı Murat" olarak anılır. Ülkede meşrutiyetin ilan edilmesi için mücadele verdi. Kısa bir süre liderliğini bile yapmış olmasına rağmen Jön Türkler'le farklı düşüncelere sahip olduğundan meşrutiyet ilan edildikten sonra İttihat ve Terakki yönetimine muhalefet etti; devletin resmi ideolojisinin Osmanlılık, kültürel ideolojisi ise İslam birliği olması gerektiğini savundu. Devrinde yetişen yeni nesle tarih bilinci aşılamada etkili oldu. 1853 yılında Dağıstan'ın Huraki köyünde dünyaya geldi. Babası, Hacı Mustafa Efendi'dir. Dağıstan'ın özgürlük savaşçısı Hacı Murat'a atfen kendisine Murat adı verildi. 1864'te rüştiye öğrenimini tamamladıktan sonra lise öğrenimini için Sivastopol'a gönderildi; 1873'te Sivastapol İdadisi'ni bitirdikten sonra İstanbul'a geldi. Maliye nazırı Dağıstanlı Şirvanizade Rüştü Paşa'nın konağına yerleşerek onun tarafından himaye edildi. Şirvanizade Halep valisi olarak atanınca onunla beraber Halep'e gitti. Şirvanizade'nin ölümü üzerine İstanbul'a dönüp Sait Molla'nın oğullarına ders vermek üzere onun yalısına yerleşti. Rusça ve Fransızcayı bilen Mehmet Murat, Hariciye Nezareti Matbuat Kalemi'nde (Dışişleri Bakanlığı Basın-Yayın Müşavirliği) çevirmen olarak iş buldu. 1877'de Hilmi Molla'nın kızı Hasibe Hanım ile evlendi. 1877'de Mülkiye Mektebinde tarih ve coğrafya dersleri; 1880'de Darülmuallimin'de tarih dersleri vermeye başladı; bu okulda müdürlük de yaptı. 1882 yılında da Maarif Nezareti Teftiş ve Muayene Heyeti üyeliğine getirildi. 1876-1877'de Vakit ve İttihad gazetelerinde siyasi konularla ilgili olarak düzenli bir şekilde yazılar yayımlamış olan Mehmet Murad Bey,1886 yılından itibaren "Mizan" Gazetesini yayınlamaya başladı. Yazılarında hürriyet ve meşrutiyet üzerinde durdu. Yönetime eleştiriler yöneltmesi, takibe alınmasına ve şiddetli bir şekilde baskı görmesine sebep oldu; gazetesi sansüre uğradı ve sık sık kapatıldı. 1890'da Mizan'ın yayımını durdurdu. 1891'de Düyun-u Umumiye komiserliği görevine getirildi ve dört yıl bu görevi sürdürdü. Memleketin kalkınması amacıyla hazırladığı reform teklifi de padişahtan ilgi görmeyince, İstanbul'dan ayrılmaya karar verdi. Düyun-u Umumiye'deki yabancıların da etkisiyle Avrupa'ya kaçtı. Kasım 1895 yılı sonunda Sivastopol üzerinden Dağıstan'a ve oradan da Kiev-Viyana yoluyla Paris'e giden Mehmed Murad, sürgün veya çeşitli vesilelerle yurt dışında bulunan Jön Türkler ile temas kurdu. Ardından Ermeni meselesine bir çözüm bulmak umuduyla Londra'da başbakan Lord Salisbury ve Ermeni komitacılarla görüştüyse de bir sonuç elde edemedi. Paris'e döndüğünde İttihat ve Terakki Partisi'nin Paris şubesi başkanlığını yürüten Ahmet Rıza'dan da ilgi görmeyince Kahire'ye gitti ve Mizan'ı orada yayımladı. Bu dönemde yazılarında II. Abdülhamit'e ağır eleştirilerde bulundu. Bir makalesinde Sultan'ı tahttan ayrılmaya davet ettiği için idama mahkum oldu 1896 yılının Temmuz ayında tekrar Paris'e giden Mehmet Murat Bey, Kasım 1896'da yapılan kongrede Ahmet Rıza karşıtlarının desteğiyle İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin başına geçti. Cemiyetin merkezini Cenevre'ye taşıdı ve Mizan gazetesinin yayımını Cenevre'de sürdürdü. Artık cemiyet, Mizancı Murat'ın başında olduğu Cenevre ve Ahmet Rıza'nın önderlik ettiği Paris kolu olmak üzere ikiye bölünmüştü. Mizancı Murat'ın cemiyet başkanlığı, 1897'de istifa etmesiyle sona erdi. O yıl, İstanbul'da tanınmış bütün Jön Türkler'i toplayıp Trablusgarp'a sürgüne gönderen padişah, Avrupa'daki Jön Türklerin İstanbul'a dönmesini ve Jön Türk gazetelerin kapatılmasını sağlamak için serhafiye Ahmet Celalettin Paşa'yı görevlendirmişti. Mizancı Murat; İstanbul'a dönmeye ikna olan Jön Türkler arasındaydı. Mizancı Murat, gazetesinin yayımını durdurup İstanbul'a döndüğünde Ahmet Celalettin Paşa'nın padişah adına verdiği reform vaatlerinin gerçekleşmediğini gördü. Talep ettiği fikir özgürlüğü sağlanmamış, gazeteci göz hapsine alınmıştı. 1899'da Şura-yı Devlet Maliye Dairesi üyeliğine getirildi. 1908'e kadar bu görevde bulundu. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte görevinden ayrıldı ve Mizan'ı yeniden çıkarmaya başladı. Bu defa iktidardaki İttihat ve Terakki mensuplarına muhalefet etmekteydi, İslami bir çizgiye kaymıştı. Bir süre sonra gazetesi kapatıldı, kendisi göz altına alındı. İtihat ve Terakki yönetimine karşı başlatılan 31 Mart İsyanı'na karıştığı öne sürüldü; sıkıyönetim mahkemesinde yargılandıktan sonra müebbet kalebentlik cezası ile Rodos'a sürüldü. Rodos ve Midilli'de yaklaşıl dört yıl kadar geçirdi. Bu sırada on iki cilt olarak tasarladığı, "Tarih-i Ebülfaruk" adlı Osmanlı Tarihinin, Köprülüler bölümü dahil olan yedi ciltlik bölümünü yayımladı. 1912'de genel aftan yararlanarak İstanbul'a döndü. Tedavi olmak için bir süre İsviçre ve Fransa'da bulunduktan sonra tekrar İstanbul'a gitti. Bazı gazete ve dergileri yayımlamayı, İttihat ve Terakki'ye muhalefet etmeyi sürdürdü. 15 Nisan 1917'de Anadolu Hisarı'ndaki yalısında hayatını kaybetti Anılarını 1908'de Mücahede-i Milliye adı altında yayınlamıştır. Ayrıca 1892'de kaleme aldığı tek romanı "Turfanda mı Yoksa Turfa Mı" otobiyografik özellikler taşır.