Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar

Türk Dış Politikası - Cilt 2 (1980 - 2001)

Baskın Oran

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
12 EYLÜL 1980 İŞBİRLİKÇİLERİ
Gerek SSCB'nin , gerek İran kaynaklı radikal İslam'ın Körfez ülkelerini tehdit ettiği kabul ediliyordu ama S. Arabistan'nın ve öteki Körfez ülkelerinin kendilerini savunabilecekleri güçlü ve modern orduları bulunmuyordu. ABD'nin doğrudan bu ülkelerin ordularını güçlendirmeye yönelik girişimde bulunmasının Moskova ve Tahran'ın tepkilerini çekeceği açıktı. İşte bu noktada Washington'un planlarına Türkiye dahil edildi. NATO üyesi olan Türkiye'deki üslerin güçlendirilerek ABD ordusunun kullanımına izin verilmesi ve Körfez ülkelerindeki ordularının eğitiminin güçlendirilmesinin Türkiye tarafından yapılması tepki çekmeden Körfez'in güvenliğini sağlayabilecekti. ''Körfez ülkelerinin güvenliği Körfez ülkelerince sağlanmalıdır'' diyen ve bölgeye müdahale için topraklarındaki üslerin ABD tarafından kullanılmasına izin vermeyeceklerini bildiren ''milli egoizm'' içindeki liderlerin siyasal hayattan uzaklaştırılmaları ve yerlerine ''ittifak çıkarlarının korunmasının önemini kavrayabilen, istikrarlı'' askerlerin gelmesi ABD'nin işini kolaylaştırıyordu.
Sayfa 125 - iletişim
Serbest piyasa kimleri zengin eder?
Özellikle ''Sevda Tepesi'' olayı adı altında Türk basınında gündeme getirilen bu yasadan daha önemli sonuçlar doğuracak olan, Özal hükümetinin güvenoyu aldıktan 2 gün sonra 16 Aralık'ta imzaladığı 83-7506 sayılı kararnameyle özel finans kurumlarının kuruluş, organ, faaliyet ve tasfiyelerine ilişkin esaslar ve usullerin Merkez Bankasının görüşü alınarak Başbakanlıkça düzenlenmesi ve 13. maddeyle bu kurumların tasfiye karar ve işlemlerinde Türk Ticaret Yasası ile İcra ve İflas yasasının uygulanmayacağın belirtilmesiydi. Bu kararname, 5 Ağustos 1984 günlü Resmi Gazate'de yayınlanan ve Faysal Finans Kurumu ile Al Baraka Türk Özel Finans Kurumunun kurulduğunu bildiren Bakanlar Kurulu kararıyla birlikte düşünüldüğünde, Suudi sermayesinin Türkiye'ye girerken kendisinin yasaların sınırlayıcılığından koruyacak yapının oluşturulmasını beklediği görülecektir. Bu finans kurumlarının ortaklarından bir bölümünün Arap, diğer bölümünün de kardeşi Korkut Özal dahil olmak üzere Başbakanın yakın çevresinde yer alan kişiler olduğu hatırlandığında, Suudi sermayesinin sadece Türk ekonomi hayatını değil, Türk siyasal yaşamını etkilediği de düşünülebilir.
Sayfa 127 - iletişim
Reklam
Uydu Türkiye ve Orta Doğu
12 Eylül 1980'de gerçekleşen askeri darbenin nedenlerini incelerken iç koşullar kadar uluslararası koşulların da etkili olduğunu unutmamak gerekir. Nitekim, gerek üç yıl süren askeri yönetim, gerek 1983'te iktidara gelen Özal liderliğindeki ANAP hükümetleri içeride temel ideoloji olarak ''denetim altındaki ılımlı'' İslam'ın gelişmesine olanak sağlarken, Türkiye'yi dış politikada Avrupa'dan uzaklaştıkça ABD'ye bağladılar ve Yeşil Kuşak ülkeleriyle ilişkilerini geliştirdiler. Türkiye, 1950'lerde olduğu gibi, ABD'den destek alarak Batı'nın Orta Doğu'da başta petrol olmak üzere çıkarlarını koruma görevini üstlendi ve bu görevini yerine getirmek üzere yeniden ''aktif'' politika izlemeye başladı. DP döneminin Orta Doğu politikasının temel farkı, özellikle 1983 sonrasında Özal'ın dış politika anlayışına bağlantılı olarak ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine de önem verilmesidir. ''Tutucu'' Körfez ülkeleriyle geliştirilen siyasal ve ekonomik ilişkilerin iç politikaya yansımaları ise, 1990'larda Türkiye'nin temel sorunları olan İslamcı hareketin ve Kürt milliyetçiliğinin yükselişi oldu.
Sayfa 125 - iletişim
NATO stratejisindeki nihai değişim
1973 ve 1978 petrol krizleri Orta Doğu'nun Batı için hayati önemini ortaya çıkarınca, o güne dek Avrupa'ya yapılacak bir saldırı esas alınarak oluşturulan NATO stratejilerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekliliği doğdu ve ABD, SSCB'ye karşı geliştirilecek askeri stratejilerde dikkatini Orta Doğu üzerinde yoğunlaştırmaya başladı. Bu sırada İran'da İslam İnkılabının gerçekleşmesi ve SSCB'nin Afganistan'ı işgali Washington'un kaygılarını daha da artırdı. İslam İnkılabı sadece İran'da rejim değişikliği gerçekleştirmekle sınırlı kalmamış, kendi yönetimini komşu ülkelere ihraç hedefiyle bölge dengelerini altüst etmişti.
Sayfa 124 - iletişim
Kemal Dervişgiller
IMF'nin yeni borçlar vermesinden sonra, 19 Şubat 2001'de Cumhurbaşkanı Sezer ile Başbakan Ecevit'in bir MGK toplantısında tartıştıklarının duyulması üzerine piyasalar tekrar çöktü ve bu sefer bir hafta içinde 6 milyar dolar TR'yi terk etti. Türkiye'nin 75 yıl içinde aldığı borcun yüzde yetmiş beşini derhal bulmasını gerektiren bir çaresizlik ortamında Dünya Bankasından getirtilen ''Süper Bakan'' Kemal Derviş'in uyguladığı ekonomik program, o zamana dek sürdürülen istikrar politikasının kur bölümünü terk etti. TL'yi dalgalanmaya bıraktı. Böylesi bir ortamda, 1940'ların sonları ile 1950'lerin başında Thornburg ve Barker gibilerinin önerdikleri ve o zamanlar alay gibi gelen, kamunun en temel sanayi kurumlarını satma politikası bir IMF önkoşulu halini aldı. Türk Telekom başta olmak üzere bu özelleştirmelerin yapılması, IMF'nin borç vermek için getirdiği şartlar arasındaydı. Ekim 2001'de piyasalar henüz istikrara kavuşmamıştı.
Sayfa 216 - iletişim
Kapitalist üretim biçiminin (yani, özel mülkiyete dayalı olarak, kar maksimizasyonu ilkesiyle, piyasa için üretimin) bu yayılması 15. Yüzyılın sonu ile 19. Yüzyılın ortasından itibaren iki dalga halinde yaşandı. Birinci Savaştan sonra gerek yıpranma, gerek Demokrasiler-Faşistler biçimindeki bölünme, gerekse İkinci Savaştan sonra SSCB'nin rakip çıkması nedenleriyle yaklaşık yarım yüzyıllık bir duraklama yaşayan küreselleşme, 1980'lerden sonra ikincisinin devamı niteliğindeki üçüncü bir dalga halinde yine harekete geçti.
Sayfa 10
Reklam
Aydınlar ve alçaklar
12 Eylül'le birlikte Türkiye'nin S. Arabistan'la yakınlaşması sadece dış politikayla sınırlı kalmadı; iç politikaya da yansımalarının sonuçları daha uzun vadeli ve tartışmalı oldu. 1982-84 arasında yurt dışında görevlendiren Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı din adamlarının maaşlarının, Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle, 1963'te Mekke'de kurulmuş olan Rabıtat-al Alem al İslami örgütünce ödenmesinin, Kenan Evren'in yalanlamasının ardından gazeteci Uğur Mumcu tarafından ortaya çıkarılmasından sonra yapılan araştırmalarda, kısaca Rabıta olarak adlandırılan örgütün bu dönemde Türkiye'de birçok dinsel nitelikli vakıf kurulmasına destek verdiği anlaşıldı. S. Arabistan'ın Türkiye'de etkinliğini artırması 12 Eylül dönemi ve Rabıta'nın çalışmalarıyla sınırlı kalmadı.
Sayfa 127 - iletişim
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.