Göçebe devletlerin siyasi bağları çözüldüğü zaman, kurucu üyeleri çoğunlukla karmaşık veya geleneksel erken devlet toplumunun daha az gelişmiş bir çeşidine, hatta geleneksel devletsiz toplum biçimine geri döner. Göçebe toplum için devlet doğal, hatta gerekli bir şart bile değildi.
'İlkel'den 'ileri karmaşık' topluma geçiş insanın sosyo-politik evriminde temel bir dönüm noktası olmuştur. Ortaçağ Avrasya'sındaki Türklerin göçebe devlet teşekkülleri en iyi, 'geleneksel devletsiz' ve 'geleneksel erken devletli' toplum tabirleriyle karşılayabileceğimiz, 'ilkel' ve 'ileri karmaşık' örgütlenme biçimi dereceleri arasında hareket eden yapılar şeklinde betimlenebilir.
Son zamanlarda Doerfer, gerçekte sadece yedi Türk dili olduğunu belirtti: Çuvaşça, Halaçça, Sahaca (Yakut), Güney Sibirce, Kıpçakça, Uygurca ve Oğuzca. Başka her şey bu dillerden biri veya öbürünün şive veya ağzıdır.
A-shih'na'lar aslen hangi dili konuşursa konuşsun, zamanla onlar ve tabileri çeşitli şiveleri ile Türkçe konuşacaklar ve geniş anlamıyla bir ortak kültür geliştireceklerdir.
Onlar “toprağa ilahi söylerler ve sadece göğü ve yeri yaratanın önünde boyun eğer ve O’na Tanrı derler. O’na at, sığır ve koyun kurban ederler. Din adamları olarak, onlara ne olacağı hakkında kehanette bulunma yeteneğini sergilediğini düşündükleri kimseler vardır.”
“Göçebelerin nispi bir kolaylıkla içine girip çıktığı şartlarda, Hsiung-nu ‘devletliğine’ çok fazla vurgu yapmamamız da akıldan çıkarılmamalıdır. Sadece onlar yerleşik bir devleti fetih ve işgal ettiği zaman bu şart daha kalıcı bir eğilim gösteriyordu.”