Türkiye'de Devlet Geleneği

Metin Heper

Türkiye'de Devlet Geleneği Posts

You can find Türkiye'de Devlet Geleneği books, Türkiye'de Devlet Geleneği quotes and quotes, Türkiye'de Devlet Geleneği authors, Türkiye'de Devlet Geleneği reviews and reviews on 1000Kitap.
DP hükümeti ve üniversite politikalarından bazıları:
1954 yılından sonra, Üniversiteler ile hükümet arasındaki çekişme şiddetlendi ve 6435 sayılı Kanun en azından dört du­rumda uygulandı. 1954 yılında Profesör Bülent Nuri Esenin işine son verildi. Esen, hükümetin uygulamalarını "demokrasi" değil "kakokrasi" olarak adlandırmıştı. 1955 yılında Profesör Osman Okyar, görevden alındı. Okyar, hükümetin iktisadi po­litikalarını eleştiren bir makale yazmıştı. 1956 yılında, hükü­meti sürekli ve sözünü sakınmayan bir biçimde eleştiren Profe­sör Hüseyin Naili Kubalı'ya işten el çektirildi. Aynı yıl, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Profesör Turhan Feyzioğlu, yeni Akademik Yıl açılış konuşmaasında hükümeti, İktisat Doçenti Aydın Yalçının terfini reddi nedeniyle eleş­tirdiği için görevden alındı (Yalçının eşi 1954'ten 1965'e kadar Forum dergisinin sahibi ve yayıncısıydı).Demokratlar, ken­dilerini destekleyeceklerini ümit ettikleri yeni üniversiteler de kurdular
DP iktidarının üniversite politikalarından bazıları
Demokrat Parti hükümeti akademik özerkliği sınırlayan üç kanun geçirdi. 6185 sayılı Kanun, üniversitelerin, bütçeleri üzerindeki yetkilerini kısıtladı. 6422 sayılı Kanun, hükümetin yirmi beş yıldan fa zla hizmet vermiş memurları emekliye ayıra -bileceğini hükme bağladı. 6435 sayılı Kanunla birlikte, bütün hükümet çalışanları kendilerini atayan yetkili tarafından, tem­yiz hakkı olmaksızın işten çıkarılabilir hale geldi. Bizzat Milli Eğitim Bakanına "gerekli görülen durumlarda ''Üniversite pro­fesörlerini geçici olarak görevden uzaklaştırma hakkı verildi.
Reklam
Farklı grupların Atatürkçülük yorumları:
1960'ların başında sosyal adaleti savunan sosyalist yeni-devletçiler (neo-etatists) kendi sosya­lizmlerinin komünizmden çok farklı olduğunu ve '' Atatürkçü­lüğe" dayandığını söylediler. Benzer biçimde, radikal, solcu­ devrimci, haftalık bir dergi olan Türk Solu'nun yazarları da "milliyetçiliği", "ulusal bağımsızlık'' ile eş tutarak, '' Atatürkçü­lüğün" ayrılmaz bir ekseni olarak sundular. Bu grup tarafından milliyetçilik, "bağımsızlık'' ve "devrim"e taraftar olma biçimin­ de tanımlandı ve "milliyetçiler" Türkiye'deki "sömürgecilerin sömürüsüne" karşı mücadele vermeye çağrıldı. Sağcı-dinci gruplar da ''Atatürkçülüğü" kendi düşüncelerine uygun biçim­ de yorumlayıp, siyasal yönelimlerini meşrulaştırmaya çalıştılar. Milliyetçi Hareket Partisi'ni destekleyen haftalık (daha sonra iki haftada bir çıkan) Devlet dergisinin manşetinde Atatürk'ün bir deyişi olan "Ey Türk, kendine dön'' cümlesi kullanılmıştı. Bu partinin lideri (Alparslan Türkeş) bir Nazi ve faşist olmak­la suçlandığında kendisinin tek doğru Atatürkçülük yorumuna sahip olduğunu iddia etmişti. Ayrıca, Atatürk'ün iyi bir Müs­lüman olduğunu titiz alıntılar ile kanıtlamaya çalışan gruplar da bulunmaktaydı.
60'tan sonra Kemalist İdeoloji hakkında:
Türkiye siyaseti üzerine yapılan bir çok çalışmada bu aşın­ madan söz edilmiş olduğu daha önce belirtilmişti. Örneğin Frey, "Kemalist paradigmanın tükendiğini" ileri sürmüş, Mar­din, "seçkinciliğe aday olanların dünya görüşlerini şekillendi­ rebilecek olan Kemalist ideolojinin eski gücünü kaybettiğini" belirtmiştir. Tahmin edileceği gibi etkisini kaybetmeye başla­yan, Atatürkçü düşüncenin bürokratik yorumu olmuştur. Bu duruma Karpat şöyle temas etmiştir: "Ortaya çıkmakta olan bir milli devletin ihtiyacını karşılamış olan Kemalizm, bütü­ nü itibariyle hala hakim ideoloji olmasına rağmen iktisadi ve toplumsal baskılar sonucunda güncelliğini yitirmiştir." Tachau da, bu konuda şu gözlemde bulunmuştur: "Meşrulaştırıcı [bir] formül [olan Kemalizm], hatırı sayılır derecede tartışılır bir duruma gelmiştir. Ana boyutlarından olan cumhuriyetçilik ve milliyetçilik ilkelerine karşı çıkılmamıştır, [ancak] halkçılık ve laiklik ilkeleri ihtilaflı hale gelmiş, devletçilik ve inkılapçılık ilkeleri sert tartışmaların ve temel anlaşmazlıkların konusu ol­muştur."
1950'den sonra Kemalist düşüncenin bürokratik yorumu ve onun kurumsallaştırdığı devlet üç cephede tehdit altındaydı: (1) Bürokratik seçkinlerin bölünmesi, (2) sivil bürokrasinin si­yasallaşması ve (3) Cumhuriyet Halk Partisi'nin merkezdeki yerini terk edip çevreye geçmesi.
Dodd, Demokrat Parti'nin, "liberal ve demokratik bir rejim­ de de görülen sınırlamalara yeterli itinayı göstermeden" halkı siyasal hayata dahil ettiğine işaret ederken önemli bir noktaya parmak basmıştır. Osmanlı-Türk siyasal gelişiminde siyasal etkinliğe sahip aristokrasi ve/veya girişimci orta sınıflar gibi hükümete yöneltilen talepleri belli bir süzgeçten geçirecek ara­cı yapıların bulunmaması dolayısıyla Cumhuriyet döneminde bürokratik seçkinler, Atatürkçü düşüncenin bürokratik yoru­munu benimsemişler ve o çizgide "aracı kurum" rolü oynamaya soyunmuşlardır.
Reklam
123 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.