Tütün İçmek Haram mıdır?, Bir Osmanlı Risalesi

Ahmed er-Rumi el-Akhisari

Tütün İçmek Haram mıdır?, Bir Osmanlı Risalesi Hakkında

Tütün İçmek Haram mıdır?, Bir Osmanlı Risalesi konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.

Hakkında

Osmanlılar Batılıları afyon, kahve ve lalelerin verdiği zevkle tanıştırdılar. Buna karşılık Avrupalılar 17. yüzyıl başında Osmanlılara tütün ihraç etti. Osmanlı İmparatorluğu sakinleri kısa bir süre içinde kelimenin tam anlamıyla “dumanaltı” olunca ulema bu yeni icat nesnenin tehlikelerini fark ederek tütün içmeye karşı çıktıysa da, bir işe yaramadı. Tütün içenlerin sayısı hızla arttı, kahvehaneler açıldı. Tütün içmeye karşı çıkanlardan biri de 1631 ya da 1634’te doğmuş olan Ahmed er-Rûmî el-Akhisârî’ydi. 19. yüzyılda Hindistan’da bile etkisi hissedilen Anadolulu bu âlim, kendi ülkesinde unutulup gitti. Akhisârî’nin yazdığı risale tütün içme karşıtı Arapça en eski metinlerden biridir. Savları Kuran’a, hadislere ve tıbba dayanır. Yahya Michot, risaleye yazdığı sunuşta bu savları yazarın diğer eserleri ve yaşadığı çağ bağlamında ele alıyor, Akhisârî’nin kişiliğini, Birgivî ve Kadızade’den Kâtip Çelebi ve Nabulusî’ye kadar diğer Osmanlı ulemasının görüşleriyle karşılaştırarak inceliyor. Kitapta er-Risâletü’d-duhâniye’nin Arapça tam metni ve Türkçeye çevirisi de yer alıyor.
Tahmini Okuma Süresi: 2 sa. 43 dk.Sayfa Sayısı: 96Basım Tarihi: 13 Ocak 2015Yayınevi: Kitap Yayınevi
ISBN: 9786051051406Ülke: TürkiyeDil: Türkçe
Reklam

Yazar Hakkında

Ahmed er-Rumi el-Akhisari
Ahmed er-Rumi el-AkhisariYazar · 1 kitap
Kıbrıs’ta hıristiyan bir aileden dünyaya geldi ve Osmanlılar’ın Kıbrıs’ı fethinden sonra ihtida etti. Dımaşk ve İstanbul’daki âlimlerden ders aldı. Batı Anadolu’da Saruhan sancağının kazası Akhisar şehrinde resmî bir görev kabul etmeden ömrünün sonuna kadar ders verip eser yazdı ve aynı şehirde vefat etti. Kâtib Çelebi, vefat tarihini kendi öğrencisi olan Akhisârî’nin oğluna dayanarak belirlediği için (Süllemü’l-vüṣûl, I, 273) diğer kaynaklarda verilen tarihlere göre daha sağlam olmalıdır. Bazı çalışmalarda Bosnalı âlim Hasan Kâfî Akhisârî ile (ö. 1024/1615) karıştırılan Ahmed-i Rûmî’nin Akhisar’daki Uzuntaş Mezarlığı’na defnedildiği kaydedilir. Bağdatlı İsmâil Paşa (Hediyyetü’l-ʿârifin, I, 157) ve diğer bir kısım müelliflerin Akhisârî’yi Halvetî şeyhi diye tanıtmaları onun Mecâlisü’l-ebrâr’da Halvetîliğe yaptığı sert eleştirilerle çelişmektedir. Tasavvufla ilişkisi ne şekilde olursa olsun eserinde yer alan bütün konular öncelikle şahsî takvâ ve zühd hayatı, ticarî dürüstlük gibi meseleler olup bunların idarî, siyasî veya askerî alanlarla ilgisi bulunmamaktadır. Bu sebeple onun Mecâlisü’l-ebrâr’ı herhangi bir sultana, şehzadeye veya bir yöneticiye hitap etmekten çok Osmanlı tüccar, ulemâ ve hizmet erbabına yönelik olarak kaleme alınmıştır. Aslında Akhisârî’nin, XVI ve XVII. yüzyıllarda İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye’den etkilenen Osmanlı yenilikçi hareketiyle bağlantılı olduğunu söylemek mümkündür. Öncelikle Reddü’l-ḳabriyye adlı eserinde ve Mecâlis’in on yedinci bölümünde açıkça İbn Kayyim’e ve onun üstadına atıfta bulunmakta, kabirlerin yüceltilmesini reddeden eserlerinden nakiller yapmaktadır. Bunun dışında Akhisârî, klasik dönem Osmanlı ıslahatçılığının en önemli temsilcisi sayılan Birgivî Mehmed Efendi’nin Dürrü’l-yetîm fi’t-tecvîd’ine yazdığı şerhte ondan övgüyle söz etmektedir. Kütüphanelerdeki birçok risâle mecmuasında Birgivî’nin Vasiyetnâme’siyle Kadızâde Mehmed Efendi’nin Risâle ve Akhisârî’nin Risâle fi’l-akāid adlı eserlerinin bir arada ciltlenmiş olması, söz konusu eserlerin o dönemde birbirini tamamlayan metinler şeklinde algılandığını göstermektedir. Akhisârî’nin Mecâlisü’l-ebrâr’ında ve diğer eserlerinde yer alan birçok bölüm daha çok bid‘atlar, iyiliğe yönlendirip kötülükten sakındırma, regāib ve berât namazları, zikir, cuma hutbelerindeki dualar, cemaatle kılınan namazlardan sonraki tokalaşma, sûfî âyin ve semâ törenleriyle tütün kullanımı gibi konular hakkındadır. Bütün bunlar Kadızâdeliler’le tarikat ehli arasında geçen tartışmaların konusu olup Kâtib Çelebi’nin Mîzânü’l-hakk’ında ele alınmış, Akhisârî de bu konularda çoğunlukla katı ve yasakçı bir tutum sergilemiştir. Akhisârî’nin kendisinden sonraki Osmanlı toplumu üzerinde bıraktığı tesirler henüz ortaya çıkarılmamıştır. Buna karşılık onun bilhassa Mecâlisü’l-ebrâr’ının Hint alt kıtasını oldukça etkilediği söylenebilir. 1850 yılı civarında bu eserden yapılan uzun alıntılar Takıyyüddin İbn Teymiyye’nin İḳtiḍâʾü’ṣ-ṣırâṭi’l-müstaḳīm ve İbn Kayyim el-Cevziyye’nin İġās̱etü’l-lehfân adlı eserlerinden çeşitli bölümlerle birlikte, Hindu inançlarına reddiye olarak Farsça yazılan ve yanlışlıkla Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’ye nisbet edilen el-Belâġu’l-mübîn başlıklı eserde yer almıştır. Daha sonra Akhisârî’nin eserinin Urduca çevirileri de yapılmıştır.