Sonra Hızır Musa'ya demiş ki: "Sen bana sabredemezsin." O da "sabrederim" demiş. Ama Hızır fakir balıkçının teknesini delince, tekne su alıp yan yatınca, balıkçı buna feryat figan edince, eee, ne yapsın Musa? "Bak gördün mü, sabredemiyorsun işte" demiş Hızır. Musa da "Tamam bundan sonra karışmam" diye
Masadakiler, bu kez de ölüm hakkında tuhaf şeyler anlatıyor, Cennetten, cehennemden bahsedip, hayalet hikayeleri ile gülüşüp eğleniyorlardı. Konuşulanlardan bunalsa da bırakıp gidemiyordu. ÖLÜM NEDEN VARDI?
Derslerden birinde, koca bir kitabı önüne açıp, parmaklarıyla takip ederek, "sı-kın-tı mut-la-ka bir gü-na-hın ce-za-sı-dır" diye, heceleye heceleye okuduğu o gün geldi aklına.
Hava soğuk diye insanlar kendilerini sıcak yerlere kapatmışlardı. Çünkü...Çünkü insanlar zayıftı. Ne soğuğa ne de karanlığa dayanabiliyorlardı onlar. Bir de yalnızlık vardı tabii. Asıl katlanamadıkları buydu mutlaka!
İhtiyaçlarında ifrata kaçmadan dengeli gidene, yeter de artardı helalinden kazanılmış birkaç kuruş! Hem rızık Allah'tandı, öyle uygun görmüş, öyle vermiş.
Ne menem şeyse şu kuşku, geçtiği yerde yara aça aça kalpleri bozuveriyordu. Öte yandan insan, evhama böyle elverişli olmasa, gönül darlığına düşüp boğulur muydu hiç? Dünya sahiden de bir imtihan yeriydi.