İzmir'in Kurtuluşu ve Yüzbaşı Şerafettin

Üçüncü Kılıç

Kemal Arı

En Yeni Üçüncü Kılıç Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Üçüncü Kılıç sözleri ve alıntılarını, en yeni Üçüncü Kılıç kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ulusal savaş, bu görüntü ile yıllardır beklediği ereğine kavuşmuş; Yunan ordusunu yurdun temiz bağrında boğduktan sonra, Akdeniz'in mavi sularına dökerek, o ereğe ulaşmıştı. Son bir şey kalmıştı yapacak: Yunan bayrağını Hükümet Konağı'nın balkonundaki gönderden indirmek ve yerine al kırmızılı, hilalli yıldızlı bayrağı göndere çekmek... O işi de süvariler nefesini tutmuş halkın gözyaşları arasında, bakışlarının menzilinde ha yaptı ha yapacaklardı.
Süvariler tuttular; içlerindeki heyecanı, yüreklerinde duyumsadıkları ateşi, o günün canlı havası içinde dile getirmeye çalıştılar. Onlara göre İzmir ve deniz; ikisi de ayrılmaz bir ikiz kız kardeştiler. Ulusal Ordu'nun bütün emeli, bu iki kız kardeşe kavuşmak, ona ulaşmaktı. Türk ordusu ve süvariler, bu iki kız kardeşe aşıktı. Onlara kavuşmak için onca zamandır savaşmışlar, kan dökmüşler, cesaretini ortaya koymuşlardı... Dolayısıyla İzmir'e ve denize ulusal ordunun ulaşması; yanıp tutuşan aşıkların birbirine kavuşması gibiydi.
Reklam
Gelirken yağmalamışlar; giderken "daha çok" yağmalamışlardı.
Emri alan süvari kolordusu, 4-5 Eylül gecesi yürüyüşe başladı... Nerede tuzağa düşerler, nerede ölümün üzerine yürürler; belli değildi. Bir karanlığın içinde, ay ışığı altında, atların üzerinde titreyen gölgeleri kimi zaman kayalara, kimi zaman yollara, ağaçlara çarparak ilerliyorlardı. Gecenin karanlığına ve gizemine at kişnemeleri, nal sesleri, haykırışlar, memleket havası kokan türküler karışıyordu. Geçtikleri dere yatakları, vadiler, ovalar, kayalıklar at nallarının şakırtısıyla inliyordu. Nal sesleri Kordon'da yeniden yankılanmak için, sanki acele ediyor gibiydi. Her türlü haliyle dünya bir alem; ölüme gider gibi zafere yürüyüş ise başka bir alemdi...
Günler boyunca hiçbir şey yememiş olan süvariler vardı. Ancak, yanan ve yakılan kendi yurtları, öldürülenler de kendi insanları olduğu için, gözlerinin açlığı falan gördüğü yoktu. Girdikleri yanıp yıkılmış kentlerde, kuyulardan insan cesetleri çıkarıyorlardı. Bir köye ya da kente girdiklerinde, süvarilerin ellerinde al sancağı gören Türklerin, ürkek, bezgin, önce korkan, sonra coşkulu gözlerle, dağlardan, saklandıkları mağaralardan, ağaç kovuklarından kendilerini karşılamak için indiklerine tanık oluyorlardı. Her yürekte bir büyük trajedinin yaşandığını biliyorlardı.
İzmir sanki bir "kızıl elmaydı." Şairler bu kızıl elma üzerine destanlar diziyorlardı. Ünlü hatipler, en keskin nutuklarını İzmir üzerine dile getiriyorlardı. Herkes, bulunduğu konuma göre, bu arzuya vurgu yapıyordu. Pek çok zabit, bu kızıl elmaya uzanma ve sanki mitolojik efsanelerde görülebilecek öykünün içinde yer alma gibi bir arzunun içine girmişti. İzmir'e ulaşmak düşü artık, yüreklerde kabarmış bir ateş topuydu. Yüzbaşı Şerafettin de bu düşü kuranlardan yalnızca birisiydi.
Reklam
11 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.