#büyükyalan İki tane çocuk üstelik kardeş ve ikizler. Savaşın en sert zamanında babaları savaşta anneleri de onları korumak için yıllardır arayıp sormadığı anneannelerine bırakmak üzere. Savaş yalan, savaş yıkım, savaş açlık, savaş zorba, tecavüz, işkence, perişanlık.... İkizler o kadar akıllı ki, hayatı deneysel olarak tatbik ederek tüm bu zoruluklara kendilerini alıştırmayı seçiyor. Ne aile, ne aidiyet, ne sevgi, ne güven, ne korunma olmadan hemde... Macar asıllı #AgotaKristof kendi deneyimlediği savaşı, esaret korkusunu, kaçma ve başka bir ülkede göçmen olma durumunu kitaba aktararak kısmen kendini de anlatmış gibi adeta... İkinci kitap #Kanıt ikizlerin isimleri ortaya çıkıyor Claus ve Lucas, dikkat ettiyseniz sadece haflerin yeri değişerek çocuklar gibi isimler de ikizleşiyor sanki Claus giderken Lucas ölen Anneannesinin evine ve bahçesine bakmak için geride kalıyor. Yani #kanıt Lucas'ın gözünden yazılıyor. Her iki kitapta da yaşananlar yalan mı yoksa gerçek mi gidip geliyorsunuz. Muhtemelen yazar da savaşın ortasında yaşamaya çalışan insanların bir gerçeği mi yoksa bir rüyayı mı yaşadıklarını sorguluyor olabilir. Gerçi savaşın insanlığa dair hangi gerçeği savunduğu da sorgulanması gereken bir durumdur. #üçüncüyalan bu kez Claus'un gözünden yaşananları ortaya koyar. Garip bir şekilde ilk iki kitabın kurgusunun kurmaca hatta kurmaca içinde kurmaca olduğunu okurken son kitap olan üçüncü yalan da bizleri muğlak bir hikayenin merkezine çeker. Yinede bu muglaklık içinde gerçeğe en yakın bilgiyi son kitaptan ediniriz. Hülasa, Agota Kristof'un bu şahane eserine ölmeden önce şahit olun isterim