Sultan Teyze beni çağırdı:
“Söyle bakayım, af çıkacak mı?” diye sordu.
Safinaz söylüyor hep, af çıkarsa Gülsüm Ana’nın yaşına varmadan buradan gidebilirmiş. Biz de çıkabilirmişiz af olursa. Çok istiyorum af çıkmasını o yüzden. Sultan Teyze sorunca, “Çıkacak,” dedim.
“Oh! Senin çıkacak diyen dillerini yerim ben,” deyip bana bir şeker verdi.
Bugün sabahtan beri bizim koğuştaki kadınlar eşyalarını topluyorlar. Yataklarını denk yapıyorlar.
“Nereye gidiyoruz?” diye sordum.
Hepimiz evimize gidiyormuşuz. Öyle dediler.
Annem çok neşeli. Babamın yolladığı küpeleri taktı. Keşke her gün af çıksa. Kimse bana bağırmıyor.
Bazen gözümüzü kapıdaki deliğe uydurup akşam göğüne bakmaya çalışıyoruz. Bir yıldız görebiliyoruz ara sıra. Ama çok minik görünüyor akşam göğü. Bizim göğümüzün yalnızca gündüzü var. Senin göğünde akşam oluyor mu İnci?
Annemi çok seviyorum. Ama bazen onu anlamak zor oluyor. Nevin’e söyledim. “Annen çok üzülüyor, annene anlayış göstermelisin,” dedi. Hep çocuklara mı düşer annelere anlayış göstermek, İnci?
Annem artık babamı sevmiyor diye çok üzülüyordum. Ama sevmiyorsa neden ağlıyor? Kadınlara, “Canı cehenneme,” diyor, ama sizin kızlarla konuşurken duydum:
“İçim yanıyor,” diyordu.
“Çerçevesiz gökyüzünü ve tel gölgesiz güneşi sizinle paylaşmak için hemen yazıyorum.”
Bu cümlenin altını kırmızı kalemle çizmişler.
“Güneş” ve “paylaşmak” sözcüklerinin yanına da soru işareti koymuşlar. İdaredeki bıyıklı amcalar bu sözleri anlamamışlar mı? Ben bile anladım.
Babam görüşe gelmeyince annem çok üzüldü.
Eskiden hiç aksatmazdı. Şimdi ara sıra gelmiyor. Keşke bugün gelseydi. Annem de çok bekledi. Bu gece yine ağlar annem. Gizli gizli ağlıyor. Herkes uyuduktan sonra. Ben uyuyormuş gibi yapıyorum. Ama saçlarım ıslanıyor. O zaman anlıyorum annemin ağladığını. Sesimi çıkarmıyorum. Benim anladığımı sezerse daha çok üzülür belki.