Emily Bronte'nin tek romanı, dünya klasiği.
Kötü bir çocukluk geçirmiş, tek aşkı Catherine'e hiçbir zaman kavuşamamış olmasına rağmen Heatcliff'in yaptıklarını haklı bulamamıştım. Heatcliff sevdiğim bir karakter olmadı fakat gerçek aşk, tutku nedir tam olarak örneğidir. Kitapta özellikle ölümün, hastalıklı/ hastalıkla yaşamanın, ölümden sonra ruhun geri gelmesinin anlatıldığı bölümler o kadar samimi bir şekilde anlatılmıştır ki, o anlarda, karakterler kafamda yer değiştiriyor. Camdan tepeleri izleyen, üşüyen, ölümü bekleyen karakter gidiyor, yerine cam kenarına Emily Bronte oturuyor. Hayatı boyunca hastalıklı olan ve gencecik yaşında ölen, belki de ölmeyi bekleyen ama yazmaktan vazgeçmeyen bu genç kadını görüyorum o anda. Belki de kardeşlerine bile anlatamadığı o karanlık duygularını Heatcliff'le, Cathy'le kağıda döküyor gibi geliyor. Sadece bunun için bile okunmayı hak ediyor.