"
Hülasa:
Bir ulusu ulus yapan; dil, ırk, kültür, din vb. önce hissiyat, ruhani bağdır. Ortak geçmiş gerektirir. Geçmişteki zaferlerin (her sahada) tekrarı ve acıların ihya olup bir daha tekrarlanmaması için şimdi, gündelik bir bağ gerektirir.
Renan'a göre Fransa Kelt, Latin, Cermen ırklarının bir karışımı olmasına, İsviçre'de 3 dil konuşulmasına rağmen bu kaideyle ulus olmuştur.
Yazar için dil, ırk, coğrafya ve din ulusun parçalarıdır. Fakat herhangi birisinin eksikliği, müşterek atan sıcak bir kalp ve sağlıklı bir akıl varsa ulus olamamaya engel değildir.
İşte Fransız alim Ernest Renan'a göre ulus nedir ve nasıl oluşur...
"
Fransız Devrimi döneminde Sparta ve Roma gibi bağımsız küçük şehirlerin kurumlarının bizim otuz kırk milyon kişilik büyük uluslarımıza uyabileceğine inanılıyordu. Günümüzde daha da büyük bir hata yapılıyor: ırk ve ulus fikirleri karıştırılıyor, etnografik ya da daha çok dil açısından ortak gruplara gerçekten var olan halklarınkine benzer bir egemenlik atfediliyor.
Buradan anlaşılıyor ki uluslar tarihte oldukça yenidir. Eski çağlar onlardan bihaberdi; Mısır, Çin, kadim Keldani hiçbir şekilde ulus değillerdi. Güneşin veya Göğün bir evladı tarafından yönetilen sürülerdi. Nasıl ki Mısırlı vatandaş yoksa Çin vatandaşı da yoktu. Klasik eski çağlarda cumhuriyetler, şehir krallıkları, yerel cumhuriyetler konfederasyonları, imparatorluklar vardı, ama bizim anladığımız anlamıyla ulus yoktu.
Bu durumda Renan bugün bizim idealimiz olan demokratik ülküden aşılmaz bir uçurumla ayrılır. Kendi zamanının aydınlarının çoğu aslında Renan'ın demokrasiye karşı dengesiz, tehlikeli, hatta zararlı olduğunu kabul etmiştir: Halk olgunlaşmadığından siyasi bir işleyiş sağlayamıyor ve yönetim seçkin bir topluluğun tekelinde kalmak zorunda oluyordu; eşitlik en tehlikeli ütopyalardan biriydi; demokrasi en kötü ihtimal tanımlanamaz bir kaosa dönüşebilirdi, en iyi ihtimal üzücü evrensel vasatlık hükümdarlığı olurdu. Bu noktada Renan'ın düşünceleri pek değişmeyecek ve hayatının sonbaharında üçüncü Cumhuriyet'in getirdiği rejime katılmış olsa da demokrasiyi kötünün iyisi olarak kabul etmekle yetinip, onu coşkusuz bir biçimde değerlendirmekten geri durmayacaktır.
Biraz sadeleştirmeye kaçmak gibi olsa da Renan'ın siyasi felsefesini şöyle tanımlamaya kalkışabiliriz. Tüm yaşamı boyunca, en iyi toplumun insanlığın bilgi yolunda en emin adımlarla ilerlemesine imkan veren toplum olduğunu iddia etmiştir. Öte yandan tanımladığı toplumu, çoğunluğun çabasını uygarlığın gelişmesinde kullanmayı bilen organize ve hiyerarşik bir topluluk biçiminden başka bir şey olarak görememiştir. Renan, tek kelimeyle, elitisttir. Onun için ona yol gösterecek aristokrasisi olmayan bir toplum kayıp bir toplumdur.
"Bir ulusun bilinci, diğerlerini eğitip yöneten ulusun aydın kesiminde bulunmaktadır. Uygarlık kökeninde aristokratik bir eserdir, demokratların şiddet ve yalancılık dedikleri yolla topluma bunu benimseten çok az sayıda kişinin (asiller ve rahipler) eseridir; uygarlığın korunması da aristokratik bir eserdir. Vatan, onur ve ödev kendi haline bırakılsa bunları önemsemeyecek bir halkın ortasındaki çok az sayıda kişi tara- fından yaratılmış ve korunmuş şeylerdir."