Şiddetin bu denli popüler olması, ruhsal ve tinsel çaresizliğin ve boşluğun ve bunların sonucu olan yaşamdan nefret etme duygularının bir anlatımıdır. Bu popülerlik, insanı, kendisinde doğuştan varolan ve nerdeyse denetlenmesi olanaksız bir yıkıcılık güdüsüyle şiddete itilen bir varlık olarak betimleyen yazılarla da desteklenmekte ve artırılmaktadır.
Bir kişinin kabul ettiği fikirler ya da görüşler önemli değildir, çünkü çocukluğundan beri bu fikirlerle yoğrulmuştur ya da çünkü bunlar alışılagelmiş düşünce kalıplarıdır; asıl olan insanın kişiliği, davranışları, fikir ve inançlarının kökleridir.
Onun bir patronu var, patronunun da patronu var, patronunun patronunun da bir patronu var, bir parçası olduğu yönetim makinasının programına bağlı olmayan ve de bir patronu olmayan yalnızca birkaç birey var. Bir tüketici olarak bireyin ne gücü var peki?
Çağdaş insan, her şeye, otomobile, eve, işe, “ufaklıklara”, bir evliliğe, sorunlara, dertlere, hoşnutluğa sahiptir. Bütün bunlar da yeterli değilse, bir ruh doktoruna sahiptir. Hiçbir şey olmamıştır (hiçbir şey değildir).