Çoğunlukla, okumak istediğim bir yazar seçerim ve onun eserlerini kronik olarak okurum. Bana göre çok da zevkli bir yolculuk olur; yazarın yıllar içindeki dönüşümünü, ilerlemesini görmüş olurum. Bu süre içinde yazarın tarzını da kavramış olduğum için akıcı ve keyifli devam eder okumalarım. Maalesef yolculuğunu tamamlayamadığım bir ikinci yazar oldu Latife Tekin. Diğeri de Thomas Mann. Kendi dilimde bir yazarı okumakta bu kadar zorlanacağım aklıma gelmezdi. Oysa ilk kitabı Sevgili Arsız Ölüm’ü sular seller gibi okumuş ve birçok karaktere özellikle de Dirmit’e bayılmıştım. SAÖ’ün hatırına sonraki 6 romanıyla cebelleştim. Cebelleştim diyorum çünkü bir kurguda okuyucuyu bağlayan hikaye, olay ve zaman örgüsüdür. Latife Tekin’in çoğu kitabında bunlar eksik ya da yetersizdi bana göre. Buna bir de dil oyunları eklendiğinde bitmeyen kabus yaşadım. Ne hikayenin içine girebildim ne de anlatım tarzından zevk aldım.
Hem ilk kitabın hatırına hem de bende bir sorun olabileceği düşüncesine asılarak bu kadar devam edebildim.
Her ne kadar Unutma Bahçesi diğerlerine göre daha rahat okunsa da kalan kitaplarını okuma konusunda umut vermedi. Hikaye güzel ama olay ve zaman örgüsü yok. Latife Tekin serüvenime süresiz olarak ara veriyorum :))