Unutulan Medeniyet Osmanlı

Ziya Kazıcı

Unutulan Medeniyet Osmanlı Quotes

You can find Unutulan Medeniyet Osmanlı quotes, Unutulan Medeniyet Osmanlı book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Su,Temizlik ve Osmanlı
Bazı dinlerin aksine İslâm temizliğe son derece dikkat edilmesini ister. Bunun temini için de, nassları vasıtasıyla temizlik ile ilgili emirlerini tekrarlar. İşte bu dine mensup olan ve devlet hayatında bunun tatbikatçısı bulunan Osmanlılar da, mezkur emirlere son derece dikkat etmişlerdir. Tabir caizse onlar bir “Osmanlı Su Medeniyeti”ni meydana
Kervansaraylar
İyi ve liyakatli bir hükümdarın özelliklerinden bahsederken Nizamülmülk, onun yol başlarına ribatlar kuması gerektiğine de temas eder.40 Demek oluyor ki kervansaraylar, daha başlangıçtan itibaren sultan ve padişahların himayesi altına alınmışlardı. Böylece bir sosyal sigorta müessesesi de doğmuş oluyordu. Derbent, boğaz vs. gibi menzillerde yapılan kervansaraylar sayesinde insanlar, rahatlık ve emniyet içinde seyahat edebiliyorlardı. Müslüman ülkelerde yol emniyet ve huzurunun sağlanması sadece Müslümanlar için değildi. Nitekim Türkiye’ye gelen yabancı tüccarlara tanınan imtiyazlardan bahsederken Osman Turan: “Yollarda herhangi bir şekilde zarar gören, soyguna uğrayan veya emtiası denizde batan tüccarlann malları devlet hazinesinden tazmin edilmekteydi ki, bu, Selçuklu Devleti’nin bir devlet sigortası takip ettiğini gösterir. Bu keyfiyet, dünya ticareti tarihi içinde çok ehemmiyetlidir. Zira ticaret tarihi ile uğraşanlar, sigorta müessesesinin zuhurunu (ortaya çıkışmı) XIV. asra Ceneviz ve Venediklilere kadar çıkarmaktadırlar”"ı der. Gerçekten Selçuklularda iş sadece elden çıkan malın tazmin edilmesiyle kalmıyor, aynı zamanda kervan soyucular için de en ağır cezaların uygulandığı görülmektedir. Demek oluyor ki, ticaret erbabının mal ve can güvenliği tamamen devletin himayesi altında bulunmakta idi.
Reklam
Şayet, Osmanlı hükümdarları, İslâm’dan beslenen geniş müsamahaya sahib bulunmasalardı bugün dünyanın birçok yerinde hiç bir Hıristiyan ve Yahudiye tesadüf edilemezdi. Koyu bir Hıristiyanlık taassubu ile Ispanya yarımadasında değil bir Müslüman’a, onların eserlerine bile tahammül edemeyen Batı’nın kral ye papazlarına karşı biz daima Hıristiyan ve Yahudileri müsamaha ile karşılamışızdır. Bugün bile Türkiye’de Hıristiyan vatandaşlarımız müreffeh bir hayat sürdürüyorlarsa bunu Osmanlılara ve onların anlayışına Sâhib bulunan torunlarına borçludurlar. Nitekim muzaffer bir komutan olarak İstanbul’a giren Fâtih Sultan Mehmed, şehrin Hıristiyan sakinlerine bir zarar gelmeyeceğini onlara müjdelemişti. Onlar kendi kiliselerinde hiç bir kimseden korkmadan ibadetlerini yapabileceklerdi. Aynı şekilde bugün de durum bundan pek farklı değildir. Zaten bizi, Batı’nın o taassub kokan havasından ayıran özellik de bu olsa gerek.
Tekkeler
Tekke ve zâviyelerin, Osmanlı fütühatını kolaylaştırmada büyük bir hizmet gerçekleştirdiklerini biliyoruz. Osmanoğulları ile birlikte birçok şeyh gelip Anadolu’nun batı taraflarına yerleşti. Bu yeni gelen derviş muhacirlerin bir kısmı, gazilerle birlikte memleket açmak ve fütuhat yapmakla meşgul oluyor, bir kısmı da o civardaki köylere veya tamamen boş ve tenha yerlere yerleşiyordu. Köy veya boş araziye yerleşenler, bu yerlerde müridleri ile birlikte ziraat ve hayvan yetiştirmekle uğraştılar. Bunlar, özellikle boş topraklar üzerinde zâviye kuruyor ve buraları kısa zamanda din, kültür ve imar merkezleri haline getiriyorlardı. Bu zâviyelerin, ordulardan önce gelip hudut boylarina yerleşmeleri, onların (orduların) harekâtım kolaylaştırıyordu. Ömer Lütfı Barkan, Neşri (s, 26), ve Aşık Paşazâde (s. 12)’den şu nakli yapmaktadır: “Göynük ve Taraklı’ya hazırlanan bir akında Osman Gazi, Köse Mihal’in bu vech tedbirlerini sevap bilüp guzatı cem edüp gelüp Beştaş (Beşiktaş) zâviyesine konup şeyhine Sakari suyunun (Sakarya Nehri) geçidini sordular. Şeyh ayıttı ...”37 Osmanlılar, tekke düşüncesini sistemleştirmek, müesseseleştirmek ve bu düşünceyi çeşitli yol ve teşkilatlarla topluma aktarma hususunda önemli hizmetler ifa etmişlerdir. Psikolojik, pedagojik ve tıbbî meselelere varıncaya kadar geniş bir hizmet sahası olan tekke, o devrin mektebidir, hastanesidir, spor yurdudur, moral kaynağıdır, dinlenme kampıdır, beldenin güzel sanatlar akademisidir, edebiyat ve fikir ocağıdır'.
Gerçekten, Osmanlılar tarafından gerek mekân olarak Mekke ve Medine, gerekse buraların halkına gösterilen hürmetin benzerini, çok az kimse gösterebilmiştir. Tabir caizse bir zamanlar “Allah elçisinin kabrinin bulunduğu bir toprağı hayvan ayağı ile çiğnemekten utanırım”27 diyen İmam Mâlik gibi Osmanlılar da, bu beldelere karşı edeb dışı
Osmanlılar, adalet tevzii hususunda o kadar titiz davranıyorlardı ki, vezir, vali vs. gibi devlet ileri gelenleri her ne suretle olursa olsun, hukukî işlere müdahelede bulunmazlardı. Bu sahada kadılar, tamamen serbest idiler. Onlar, kanun ve vicdanlarına göre hareket ederlerdi. Bir yerde, padişah bile onların tarafsızlığına gölge düşürecek bir hareket ve davranışta bulunamazdı. Her gün, cemaatla namaza devam edemeyen Yıldırım Bâyezid’in, bir dâvada şahitliğini kabul etmeyen Bursa kadısı Molla Fenârî, Allah hukukuna riayet edemeyen kimsenin, kul hukukunun gözetilmesi gereken yerlerde de dikkatsiz davranabileceğini düşünmesi, onun böyle bir harekette bulunmasına sebep olmuştur.“ 11 Hükümdarlarının şahitliğini kabul etmeyecek kadar adalete önem veren bir devletin tebeası, diğer insanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözmede daha çok dikkat kesilirlerdi. “Haksızlık eden kim olursa olsun cezasını bulmalı” prensibinden hareket eden hukuk adamları, zımmîlerin (devletin gayr-i Müslim vatandaşları) hukukuna da son derece riayetkâr idiler. Nitekim 7 Receb 972 (9 Şubat 1564) tarihini taşıyan, Rum Beylerbeyi ile Sivas ve Divriği kadılarına yazılan bir hükümde, Divriği’ye bağlı bir Hıristiyan köyündeki Muhammed ve Himmet adında iki sipahinin zımmîlere haksızlık ettikleri ve köylülerden fazla para aldıkları sabit olmakla bu adamların ellerinden, bir daha geri verilmemek şartıyla tımarlarının alınması ve zımmîlerin haklarının iadesi istenmektedir.12 Buna benzer başka durumlarda verilen cezanın daha ağır olduğu görülmektedir.
Reklam
35 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.