Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı

Ahmed Yüksel Özemre

Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı Posts

You can find Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı books, Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı quotes and quotes, Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı authors, Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı reviews and reviews on 1000Kitap.
Büyüklere boyun kesip Hakk’a tapan kişiyiz...
“Besmeleyle tezgâh açıp ebrû yapan kişiyiz Fırça ile su üstünde hüner satan kişiyiz Üstadımız Özbek Şeyhi hem Necmeddin Hoca’dır Büyüklere boyun kesip Hakk’a tapan kişiyiz.”
Sayfa 101Kitabı okudu
"İmamların, kıldırdıkları namazın tavrına göre, cemaati fevkalâde tesir altında bırakabildiklerini, çocukluğumda Necmeddin Hoca ile Sâim Efendi Amca'nın arkalarında kılmış olduğum namazlardan, ve bilhassa terâvih namazlarından, bilmekteyim. Kıldırdıkları namazla cemaate onlar kadar inşirâh, neş'e ve letâfet bahşeden imamlara, maalesef, bir daha hiç rastlayamadım. Onların arkasında namaz kılan bir insan, namazın bittiğine hayıflanırdı."
Sayfa 17 - Kubbealtı NeşrityatıKitabı okuyor
Reklam
"Bizde, müesseselerin devamlılığı niçin korunamaz?" sorusunun cevabını "Yaradan'dan başka herşeyin tükeneceği" (Kur'ân-ı Kerîm, XXVIII/88) inancının getirdiği bir "dünya malını umursamazlık" keyfiyetinde aramak, kanaatimce hakkın çok uzağına düşmek olur. Ancak, toprağımızın insanlarında sıkça yara alan kıymet hükümlerinin, bu tükenişteki tesiri muhakkak ki pek büyüktür."
Sayfa 10 - Kubbealtı Neşrityatı | M. Uğur DermanKitabı okuyor
"Üsküdar ki, beşyüz küsür yıl evvel Feth-i Mübin'i seyredebilmiş yegâne belde olmakla müftehirdir ve o zamandan beri Âsitane karşısına hüsn ü ânıyla yerleşmiş bir "hayal şehir'dir, hem de kırk yıl öncesine kadar bu cazibesini azçok muhafaza edebilmiştir. Üstelik, hükeması, şuarası ve esnafıyla kendine yetmeyi de bilmiştir. İslâmbol ise, Kâbe toprağı Üsküdar'ın dost bakışlarıyla, beldetün tayyibetün olmayı hak etmiştir, denilse yeridir."
Sayfa 9 - Kubbealtı Neşrityatı | M. Uğur DermanKitabı okuyor
Mustafa Ağabey'in vefatından sonra dükkâna daha sık uğrar oldum. Ali sabahları sıkıntılı oluyor ve gün boyu karşılaştığı kimselerin çoğunun kaba ve avâmî davranışları onu ziyâdesiyle müteessir ediyordu. Üsküdar da artık Sâim Efendi Amca'nın devrinin Üsküdar'ı değildi; nüfusu 40.000'den 850.000'e çıkmış, kozmopolit bir belde olmuştu. Şîveler, tavırlar, üslûplar çok farklı idi. Eski Üsküdarlılar Osmanlı'nın zarâfet, diğerkâmlık ve lisâna hâkimiyetini aksettiren üslûbları, zarafetleri, iz'anları, yol yordam bilmeleriyle parmakla gösterilir kadar azınlıkta kalmışlardı. Üsküdar'ın san'atkârlarının, ediblerinin, şairlerinin, sôfilerinin ve meşâyihinin soyları hemen hemen tükenmişti; hâlâ mevcûd olanlar ise kendilerini herkesten gizliyorlardı. Hele Üsküdar'ın o renkli meczûbîninden kimse kalmamıştı. Üsküdar'da artık, renksiz bir avâmîlik kol gezmekteydi.
Artık velîlerin ahvâline, hayatlarına ve düşüncelerine ait elime ne geçerse okumaktayım. Bu arada Celâl Bey'in berber dükkânında sıramı beklerken o da bana, Hazret-i Mevlânâ hakkında Ziya Şakir'in ve Abdülbâkî Gölpınarlı'nın kitaplarını yüksek sesle okuturdu. Mevlânâ' nın hayatı ne kadar ilgimi çekmiş, bana ne ilhâmlar vermişti! Ama, gene de, bunların hiç biri beni tatmin etmiyordu. Bu rivâyetlerin merâkımı tahrik etmede olumlu bir yanı olduğunu kabûl etmekle beraber, kısa zamanda, bunlara dayanarak hiç bir mânevî olgunluğa erişilemeyeceğini ve mutlaka kâmil bir mürşidin insanın elinden tutarak onu sabırla yetiştirmesi gerektiğini idrak ettim. Ama öyle bir zât neredeydi? Farz-ı muhâl, böyle bir zât karşıma çıkmış olsaydı acaba ben onun eğitimine lâyık mıydım? Böyle bir yeteneğim var mıydı? Bu zâtın bana vereceği eğitimi acaba hazmedebilecek miydim?
Reklam
419 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.