Entellektüeller, üniversite öğrencileri, parti üyeleri bunlar kahramanlığa daha mı az yatkındırlar, yoksa onlara sunulan program çok mu daha az açıktır? Bunların hizaya girmelerinin çok daha karmaşık, daha tereddütlü, daha trajik olduğu kesindir.
Çin kendini egemen bir ülke saymakta, bunu düşlemektedir. 1945'te "bir motosiklet imal etmekten aciz" olan bu ülke, 1962'de atom bombasını gerçekleştirebilecek hale gelmiştir. Bu şaşırtıcı devrim içinde, kökenlerindeki gururu, büyük uygarlık saygınlığını yeniden bulmuştur.
Medeniyetleri Avrupalı olmayan, Avrupalı, Uzak Doğu, Kara Afrika gibi başlıklarda Batılı bakış açısıyla inceleyen Braudel’in kült eseri. Başlangıçta İslam medeniyetini Antik Yakın Doğu medeniyetlerini canlandırmaktan ibaret saymaktadır. İslam aleminin can damarının Akdeniz ve Hint Okyanus’u olduğunu ve bunların arasında bulunan Müslümanların ticaret ağıyla daima hareket halinde olduklarını söylemektedir. İslam kentli bir dindir ve Orta Çağ’da daima hareket halindedir.
İçine pislik atılmış güzel bir yemeyi bile bile yemeyin!
Yıllar önce dünya medeniyet tarihi hakkında bana tavsiye edilen 3 kitaptan biri olarak almıştım. İlk iki kitabı okumuş bu kitabı ise karakter fontunun küçüklüğü nedeniyle o dönem devam etmemiştim. Yıllar sonra korona günlerinde okumak nasip oldu.
Günümüzde popüler tarihçi, sosyolog vb. birçok hoca olarak kaynak kitap olarak yazar Braudel'in
Hacıların akımının getirdiği devasa zenginliklerle birlikte, Mekke'nin yanlızca ilk bakışta paradoksal olan durumu budur. Burada her şey mümkündür, mucizevi olarak mümkündür. Bütün arap seyyahlarının en büyüğü olan İbn Batuta, 1326'da bu kentin bolluğunu, "yağlı etlerin lezzetini", " dünyada eşi olmayan" meyvalarının mükemmelliğini (üzüm,incir,şeftali,hurma) terennüm ediyor ve şu şekilde bağlıyordu: "Sonuç olarak, dünyanın bütün kentlerine dağılmış bulunan bütün ticari mallar, bu kentte biraradadırlar". Ama diğer yerlerde, açlık çoğu zaman kurtulunamayan bir refakatçidir. Bir arap şair, "tıpkı becerikli bir eğirme ustasının parmaklarıyla büktüğü iplikleri elinde sıkı sıkıya tutması gibi, ben de açlığımı iç organlarımın kıvrımlarının içine haspetmeyi biliyorum" demektedir. Ve Muhammed'in sahabesinden olan Ebu Hureyra, peygambere ilişkin olarak, "bu dünyadan, bir gün bile arpa ekmeği yiyemeden göçtü" demiştir.