Hayatı okumasını bilmeyen bu koyun ruhlu insanlar gene bir köşeye çekilip gözlerini diker, gene ağızlarını birer evlek açar ve olup bitenlere sinir bozucu bir şekilde gene öylece aval aval bakarlardı. Taşlar gibi bakarlardı tıpkı. Ya da, şu ağaçlarla şu duvarlar gibi bakarlardı. Onların nasıl baktıklarına bakınca, derhal uykusu gelirdi sanki insanın; durduk yerde toprağa yatıp ölesi, durduk yerde çıldırası, ya da ne bileyim, bir şeyleri kırıp dökerek birilerini öldüresi gelirdi.
Sonra aynı hayranlıkla, “şad olup gülmedim eller içinde / soldu benim gülüm güller içinde”yi, “İki de keklik bir kayada ötüyor / ötme de keklik derdim bana yetiyor”u ve “At üstünde kuşlar gibi dönen yar / kendi gidip ahbapları kalan yar”i de dinlemiş. Türkü söyleyen adamın yüzü de, gitgide sesinin şeklini almış bu arada...