Abdülhamid Han'ın devleti nasıl buhranlı bir devirde teslim aldığı ve kendisinden sonra devletin dokuz senede ne derece dağıldığı ve hattâ anavatan Anadolu'nun bile istilâ edildiği göz önüne getirilirse târih ilminin bu pâdişâh hakkında vereceği şaşmaz hüküm onun lehinde olacak ve tenkitler teferruata inhisar edecektir.
Pâdişahın bu işte alâkası olmadığını bilmeyen kimse yoktur. Vak'ayı müteâkip, ihtilâli Sultan Abdülhamid Han'ın hazırlattığının iddia edilmiş olması, asıl isyânı tertip eden İttihat ve Terakkî'nin eseridir.
Tahta çıkışından hal edilişine kadar devletin menfaatlerini her şeyin üzerinde tutmuş, ülkesine ve milletine huzurlu, refah içinde bir hayat yaşatmak için gece gündüz demeden çalışmıştır.
Sultan İkinci Abdülhamid Han devrinde yirmiden fazla yeni geminin inşâ edilip devlet hizmetine alınması ve eski gemilerden birçoğunun yenilenmesi de pâdişâhın donanmaya verdiği ehemmiyeti gösterir.
Demiryolu hattının manevî tarafı şu cümlelerle anlatılmaktaydı :
"İslam ümmetinin "Kim kabrimi ziyâret ederse şefâatim ona vâcip olur." şeklindeki Peygamber müzesinden istifâdelerini temin eden bu büyük hattın inşasından maksat, esâsen Resûllah (s.a.v)'ın şefaatini ce Cenâb-ı Hakk'ın rızâsını kazanmak olduğundan bu büyük hattın Medîne-i Münevvere'ye ulaşması münâsebetiyle padişahlarımızın bu yüce maksat ve emeli, Resûlullâh'a olan mânevi bağlılığı bütün açıklığıyla kâinâta ilân edilmiş ; bu vesîle ile de Mefhar-ı Kâinât aleyhi ekmelü't-tahiyyât Efendimiz Hazretleri'nden mânevi yardım ve şefaat isteğinde bulunulmuştur."