Uzun, İnce Yolcular

Ümit Bayazoğlu

Uzun, İnce Yolcular Posts

You can find Uzun, İnce Yolcular books, Uzun, İnce Yolcular quotes and quotes, Uzun, İnce Yolcular authors, Uzun, İnce Yolcular reviews and reviews on 1000Kitap.
226 syf.
·
Not rated
·
Read in 24 hours
Cumhuriyet tarihinden 42 portrelik bir sivil ansiklopedi, muazzam bir hayat armonisi "Gazeteci-yazar Ümit Bayazoğlu’nun kaleme aldığı 42 portreden oluşan Uzun, İnce Yolcular, iğneyle kuyu kazarcasına yapılan bir hatırlatma çalışmasının meyvesi. . Bir dönemin popüler simalarını hızlı akan zamanın aşındırıcı etkisinden kurtararak hafızalara yeniden çağıran Bayazoğlu, ’
Uzun, İnce Yolcular
Uzun, İnce Yolcular
da her biri birbirinden canlı hayatlar yaşamın çeşitli figürlerin saklı kalmış hikâyelerini sunuyor bizlere. Siyah Prenses Camara Fatumata Sökmen, Çıplak ayaklı kontes Ayşe Nana, Prenses Fazıla, Sakallı Celal, İstanbul aşığı Çelik Gülersoy, Karıncaezmez Şevki, dünyayı denizlerden dolaşan adam Sadun Boro, alkış kralı Dario Moreno, Hippiler Kraliçesi Perihan, sapına kadar karikatürcü Zeki Beyner, Amigo Orhan, Çanakkaleli Baudelaire Orhan Talat Şalcıoğlu, Alaylı Ekspresyonist Aktedron Fikret, Hayal fabrikatörü Hasan Kazankaya… Her boydan her soydan, hem birbirinden hem herkesten çok farklı bu insanlar değişik zaman ve mekanlarda ömür sürdüler.. Çoğu şimdi hayatta değil; kimi intihar etmiş, kimi cinayete kurban gitmiş, bazılarınınsa akibeti meçhul..
Ümit Bayazoğlu
Ümit Bayazoğlu
'nun kalemınden farklı bir okuma deneyimi sizde katılmazmısınız
Uzun, İnce Yolcular
Uzun, İnce YolcularÜmit Bayazoğlu · Yapı Kredi Yayınları · 200414 okunma
Günün birinde Perihan Sirkeci' de bir otel odasında ölü bu­ lundu. O sıralar sevgilisi Horst Greger adında bir Almandı. Ölümünden sorumlu tutulup bir süre gözaltında kaldı. Peri­ han'ın cenazesini Yener kaldırdı. Mezarı başında İncil, Tevrat, Kuran ve Halil Cibran'dan şiirler okundu. Gazeteler İzmir ' de kunduracı olan babasını buldular; adam güya "İyi oldu, öldü de namusum kurtuldu" demişmiş. Ama annesi kızına sahip çıktı ve onun Yedikule'deki mezarını yaptırdı ve taşına "Hippi­ ler Kraliçesi Perihan" yazdırdı. Günün birinde hippiler geldikleri gibi çekip gittiler. 1980'lerin başında tüm dünyada bu gençlik hareketi artık sona ermişti. Artık Yener ' in müşterileri bir dilim elma ile bir şişe içen sokak berduşlarıydı. Yener de onlar gibi iyice berduşlamıştı. Derken ortadan kayboldu, meyhane de kapandı.
Sayfa 225Kitabı okudu
Reklam
Galatasaray tarihinin Metin Oktay gibi sembol figürlerin­ den Karıncaezmez Şevki, 1940-70 yılları arasında Türkiye'nin en çok tanınan simalarından biriydi. Onu gazete, dergi sayfala­ rında görmek veya doğrudan kendisiyle karşılaşmak insanları mutlu ederdi. Sarı-kırmızı ilginç kıyafetleri, sarı-kırmızı otomo­ bili ve kendine özgü tavırlarıyla, İstanbul sokaklarında "en faz­ la 30 kilometre süratle" dolaşırdı. 1919 doğumlu Karıncaezmez'in gerçek adı Şevki Güney'di. Ona Karıncaezmez namını, devrin İstanbul Emniyet Amiri, sonradan bakanlık da yapan Orhan Eyüboğlu vermişti. Çünkü Şevki hayatı boyunca bir tek karıncayı bile incitmedi. Yıllar bo­ yu İstanbul'un en kibar şoförü seçilmesi de boşuna değildi. En büyük özelliği, 40 yıl boyunca hep çiçekle dolaşmasıydı. Ordi­ naryüs Profesör Şükrü Baban gibi, sosyete gazetecisi Ümit De­ niz gibi o da piyasaya çiçeksiz hiç çıkmazdı.
Sayfa 219 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Merdivenleri sert adımlı asker gibi tok sesler yansıtarak çıkmış ve odaya ge­ ne mermi gibi düşmüştü. Bir elinde gazete, bir elinde küçük bir valiz olduğu halde; tatlı telaf f uzuyla odada bulunanlara: "Meğhaba dostlağ!" diye selam verince, biraz hayret etmiştim. Kimdi bu garip adam acaba? Sert tavırlarıyla sivil giyinmiş askere benziyor, uzaktaki şantiyeye gidecek mühendisi andırı­ yor ve yaya dünya turuna çıkmış egzantirik seyyahı hatırlatıyordu. 20 yıl önce; -hala olduğu gibi- çok dinç görünüşlü gövdesi hüviyeti hakkın­ da beni tereddütlere düşürmüşse de yüzündeki kocaman ve azametli sakalı, 205 onun bir fi lozof olduğu şüphesini de vermiş bulunuyordu. Nitekim konuş­ maya başlayınca bu sanımda yanılmadığımı anlamıştım:
Sayfa 210Kitabı okudu
Değişim yıllarının türettiği bir kişiydi Sakallı Celal. Elleri cebinde, evi omzunda gezen, tek başına muhalefet, bir müesse­ seydi sanki. Meşhur "Türk aydınları Doğuya giden bir gemide, Batıya koşup ilerliyoruz vehmine kapılan yolculara benzer" ke­ lamının müellifi. Ayrıca "Bizde bilgililer ilgisiz, ilgililer bilgi­siz" diyen de o. Dünyaya gelişi göz kamaştırıcı olmuş. Beş erkek: Kemal, Cemal, Celal, Nihal, Bilal ve bir kız Cemile, altı kardeşmişler. Çocukluğu rahat ve bollukta geçmiş. Annesini "Abdülhamid'in dişisi" ne benzetir, hiç sevmezmiş, ama babası Donanma Komu­ tanı Hüseyin Hüsnü Paşa'ya hayranmış. İyi eğitim görmüş. 1896'da Mektebi Sultani'ye (Galatasaray) girmiş, Tevfik Fik­ ret'in öğrencisi olmuş. Okulda ona güçlü kuvvetli olduğundan kinaye "Bocurgat" (gemicilikte kullanılan bir tür vinç) adı takıl­ mış. Sakallı Celal lise yıllarına denk gelen 31 Mart Ayaklanma­ sında gönüllü olarak Hareket Ordusu' na katılmış, Taksim kışla­sı civarındaki vuruşmaların bizzat içinde yer almış.
Sayfa 196 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Radyo konserlerinden başka bir etkinliği olmayan bu grup dağıldıktan sonra Mesut Aytunca yeni bir grup için kolları sıva­ dı. 1965 yılıydı. Bu yıl yerli rokçular için bir dönüm noktası ol­ muştu. Çünkü Hürriyet gazetesi o yıl yerli müzik gruplarının katılacağı "Altın Mikrofon Yarışması"nı ilk kez düzenlemişti Türkçe sözlü rock müziğinin temelini atan bu büyük organizas­ yon o kadar çok ilgi görmüştü ki, ülke çapında yüzlerce gru­ bun kurulmasına vesile oldu. Mesut Aytunca, ritim gitarda Erol Bilem, bas gitarda Berç Kürkçü, bateride Koray Yılmaz (St. Be­ noit' da öğrenci) ve vokalde Muzaffer Güler' den oluşan grubuy­ la Altın Mikrofon Yarışması' na katıldı. "Kaşık Havası" ile üçün­cü oldu. Final İzmir Efes Oteli'nde yapılmış, halk jürisi birinci­ liği Yıldırım Gürses'e, ikinciliği Mavi Işıklara vermişti. Yarış­ madan sonra Siluetler İzmir ' de kaldı ve Efes Oteli'nde çalışma­ ya başladı. Bu, grubun ilk profesyonel işi oldu.
Sayfa 178 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Reklam
Radyo konserlerinden başka bir etkinliği olmayan bu grup dağıldıktan sonra Mesut Aytunca yeni bir grup için kolları sıva­ dı. 1965 yılıydı. Bu yıl yerli rokçular için bir dönüm noktası ol­ muştu. Çünkü Hürriyet gazetesi o yıl yerli müzik gruplarının katılacağı "Altın Mikrofon Yarışması"nı ilk kez düzenlemişti Türkçe sözlü rock müziğinin temelini atan bu büyük organizas­ yon o kadar çok ilgi görmüştü ki, ülke çapında yüzlerce gru­bun kurulmasına vesile oldu. Mesut Aytunca, ritim gitarda Erol Bilem, bas gitarda Berç Kürkçü, bateride Koray Yılmaz (St. Be­ noit' da öğrenci) ve vokalde Muzaffer Güler' den oluşan grubuy­ la Altın Mikrofon Yarışması' na katıldı. "Kaşık Havası" ile üçün­ cü oldu. Final İzmir Efes Oteli'nde yapılmış, halk jürisi birinci­ liği Yıldırım Gürses'e, ikinciliği Mavi Işıklara vermişti. Yarış­ madan sonra Siluetler İzmir ' de kaldı ve Efes Oteli'nde çalışma­ ya başladı. Bu, grubun ilk profesyonel işi oldu. Monkees'den
Sayfa 168 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
"İngiltere Kralı VII. Edward 1936 yılının eylül ayı başında Türkiye'yi ziyaret etmişti. Ziyaretin ikinci günü misafir kral ile eşini taşıyan yatın teknesi Dolmabahçe rıhtımına güçlükle ya­ naşabildi. Çünkü denizin üstü çöplerle kaplıydı. Durumu fark eden Atatürk, Vali Muhittin Üstündağ'a 'Bu nedir?' diye sordu. Vali de Marmara'ya dökülen çöplerin lodosun tesiriyle sürükle­nip geldiğini izaha çalıştı. Ama bu açıklama Atatürk'ü tatmin etmemişti, vali suçlu mevkiine düşmüştü.
Sayfa 149 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Gösteri sanatı deyince akla yalnız şarkıcı, dansçı ya da si­nema, tiyatro gelir genellikle. Çokluk illüzyonistleri sanatçıdan saymaz. Oysa dünyanın pek çok yerinde sanat olarak kabul edilen, korunan ve desteklenen illüzyonu böyle bir şemsiye al­ tına aldırabilmek için çok uzun mücadeleler vermiş biri var: Zati Sungur! "Madrabazlıkla hokkabazlıkla" eş tutulan mesle­ ğini hakkı olan saygın bir yere oturtmak için çok didinmişti. Dünyanın en meşhur sihirbazlarından olmayı başardı, ama ne yazık ki mesleğinin Türkiye'deki görünümünü değiştiremedi. Kendi ününe ün kattı, ama sanat çevrelerine, devletin kültürle ilgili kurumlarına illüzyonu bir sanat olarak tescil ettiremedi.
Sayfa 122 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Berlin Güzel Sanatlar Akademisi 1925 mezunu. Yine 1990 iti­ barıyla, 86 yaşında İstanbul Çubuklu' da bir gecekonduda, emek­ li maaşı karşılığı kendisine bakan fakir bir ailenin yanında yaşı­ yordu. Beyoğlu yakasında meskun "Müslüman Levantenler" arasında yıldızı en çok parlayan aile Farukiler ' in gözbebeği, me­ dar-ı iftiharı Nermin'di. Asri bir hanımefendide bulunması gere­ ken her şey ona çok yönlü, kapsamlı ve programlı bir eğitimle, bebekliğinden itibaren yüklenmeye başlanmıştı. Mesela babası­ nın yolu ne zaman Paris'e düşse -ki sık sık düşerdi- kızına oyuncak niyetine "plastelin" getirirdi. Isıyla gevşeyip sertleşen bu maddeyi yoğursun, biçimlendirsin, eli heykele yatsın diye. Bugün "küçük bir hatırası" Kadıköy Süreyya (Paşa) Sinema­ sı'nm ön cephesini süsleyen rölyeflerde yaşayan ve eğer Oskan Efendi'yi bizden saymazsak, Türkiye'nin diplomalı ilk heykeltı­ raşı olan İhsan Özsoy'un atölyesine emanet edildiğinde henüz 16 yaşındaydı. Ahmed Faruki, opera kültürüyle terbiye edilme­ miş bir Müslüman'ın asla Levanten saygısı ve ayrıcalığı göreme­ yeceğini çok iyi bildiğinden, kızını Güzel Sanatların yanı sıra Konservatuvara da yazdırdı. Mezuniyet balosunda piyanosuyla parlak bir konser veren Nermin Faruki, "mezzosoprano" takdir­ namesiyle opera vizesi almıştı.
Sayfa 103 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.