Vahşetin Çağrısı bilindiği üzere Jack London'ın ilk göz ağrısıdır. Yazarımız zengin olma hayaliyle yolculuk ettiği Alaska'da altın arama serüvenine katılarak, amacına ulaşamamasına karşılık doğa ve insan üzerine gözlemleri ile geri döner. Yaklaşık bir ay gibi kısa bir zamanda da bu eserini tamamlar.
Roman 1903 yılında yayımlanmış, Londra'da en çok okunan kitaplar arasında yerini almış ve yazarın en iyi yapıtlarından biri olmuştur.
Kitapta uysal köpeğimiz Buck'ın sahibinin evinde mutlu ve huzurlu bir yaşam sürerken birden bire bu düzenden çekilip alınarak kanın, acının, açlığın ve vahşetin hüküm sürdüğü bir başka düzene atılmasına şahit oluyoruz. Sopaya sopa ve dişe diş yasasının hüküm sürdüğü Kuzey topraklarında çokça dayak yediği, aç uyuduğu, kızak köpeği olarak elden ele satılıp durduğu bir düzen...
Kitap beni belki de hayvanlara olan hassasiyetimden dolayıdır çok duygulandırdı. Aslında okumadım adeta yaşadım diyebilirim. Çünkü; kimi zaman köpeklere yapılan işkencelerden dolayı insanlara o kadar çok öfkelendim ki; o sopayı alıp o karakterin kafasında paralamak istedim. Neyse ki imdadımıza yürekli kahramanımız John Thornton beyefendi yetişerek Buck'ı ve beni bu ıstıraptan kurtardı. :D
Ben kitabı çok beğenerek okudum. Hâlâ okumayıp, bekletenlere tavsiyemdir.
Kitapla kalın!