Yıl 1897’dir.Alaska'nın Klondik bölgesinde altın bulunmuş,yüz binlerce insan bu bölgeye gitmektedir.
Buck dört yaşındayken, yaşadığı evin ayrıcalıklı ve kıdemli,mutlu bir köpeğiyken çalınır ve satılır.Gittiği yerlerde gördüğü hareketleri hakaret sayarken,bir adama satılır ve bir gemi yolculuğuyla hiç bilmediği topraklara gider.Alışıķ olmadığı yerler,iklim,kişiler ile hayatı şekillenmeye başlar.Eski hayatındaki medeniyetin artık geçerli olmayacağını anlayıp,yeni hayatın kurallarını,koşullarını öğrenmeye çaba harcar.Bazen de çabaya gerek kalmaz güdüleri onu yönlendirir.Bu süreçte Buck kızak köpeği olması için satıldığını da anlar.Ahlaki değerlerden vazgeçip, hayatta kalmak için ilkelliğe yönelmek zorunda kalır.Sıra dışılığıyla,aklıyla,içindeki liderlik güdüsüyle yeni hayatındaki köpekler arasında sıyrılır ve o vakte kadar lider olan köpeği de tedirgin etmiş olur.Buck'un genlerindeki liderlik sürüde kendine yer bulmaya çalışır.
Medeni, öğretilmiş bir hayat mı yoksa içgüdülerin hâkim olduğu bir hayat mı gerçek olandır? Kitabın sorusu budur.Yazar,bir köpek üzerinden insanlar için de bunu sorgular.Örnek : “...insanların şehirlerin gürültüsünden ormanlara kaçıp tüfeklerini kullanarak zevk için hayvan öldürmelerinin heyecanı kana susamışlığı Buck'ta da vardı ve bunu tamamen içgüdüsel yapıyordu.”
Sevgi,sadakat,dostluk,insanların hayvanlar için ne kadar tehlikeli oldukları,işlenen diğer konulardır.
Bütün bunlar roman boyunca,bir köpeğin ruh haliyle,onun düşünce ve duygularıyla yansıtılır.