Hem Jack London'ın okuduğum ikinci kitabı hem de genel olarak okuduğum en farklı kurguya sahip kitaptı. Zira her şey bir hayvanın gözünden... Bu enteresan kurgu Jack London üslubuyla da birleşince ortaya hoş bir eser çıkmış.
Buck oldukça uslu, zengin bir ailenin köpeği ve en önemlisi türünün vahşi doğaya alışkın özelliklerine haiz olmayan bir köpek. Ama kitap bitince nasıl bir köpek oldu? Vahşi doğanın çağrısına boyun eğmiş, evcilleştirilmemiş vahşi atalarının izinden giden, kimseye bağlılığı bulunmayan bir köpeğe dönüştü. Böylesine sakin ortamlarda büyüyen Buck ait olduğu yere geri dönüyor. Bu gerçekten tam bir
Jack London kurgusu. Sınıf atlama/düşme, oradan özüne dönme meselesi, oradan bulunduğu dünyayı sorgulayıp özünü anlama çabasına uzanan bir kurgu söz konusu. Yazarın en kıymetli eseri
Martin Eden ı okuduysanız bir düşünün. Benzer konular bir köpek üzerinden anlatılmamış mı? Yani artık galiba bir eserin Jack London'a ait olduğunu bilmeden okusam; barındırdığı üsluptan, dikkat çekilen konulardan, sorgulamalardan vs. eserin ona ait olduğunu hemen anlarım. Velhasıl bu eser de okunmalı diyebiliriz.
Vahşetin ÇağrısıJack London · Olympia Yayınları · 201732,8bin okunma
Vahşi dünyanın bir sabrı vardır. Yorulmak, bıkmak Bedir bilmeyen bir sabır. Avının peşini bırakmayan bir sabır. Hayatın kendisi gibi ısrarlı, dirençli bir sabır. Örümceği saatler ve saatler boyu ağında kımıldamadan tutan işte bu sabırdır. Yılanı çöreklenip öyle oturtan bu sabırdır. Panteri kurduğu pusuda bekleten bu sabırdır. Bu sabır hayatın sabrıdır. Hem de görenleri şaşırtan bir çelişkisi vardır. Hayat, hayat dolu varlıklara yine hayat dolu varlıklar avlamak için bu sabri verir.