Hayatın zirvesinde daha yükseğe çıkamayan bir esrik nokta vardır. Bu yaşamın paradoksu öyle bir şeydir ki, en canlı hissettiğinde bu esriklik gelir ve hayatta olma hâlini unutturur sana. Bu esrik hal, yaşamanın unutuluşu mesela içindeki yangınla kendinden geçen sanatçılarda veya cehenneme dönmüş savaş alanında bir çılgınlığa kapılıp düşmanına saldıran askerlerde olur. İşte, ay ışığının altında o eski kurtlar gibi haykıran, var gücüyle yiyeceğinin arkasında koşan Buck'ın hisleri de böyleydi. Kendi doğasının en derinlerinde, zamanın başlangıç noktasına uzanışını haykırıyordu. Düpedüz içinde taşan şey hayattı; yıldızların altında ve cansız toprağın üzerinde coşkuyla hareket eden her bir kası, eklemi ve siniri, varoluşun yükselişi ve ölümden başka her şeydi.
Hayatın zirvesinde daha yüksege cıkamayan bir sarhos nokta vardır.Bu yaşamin paradoksu oyle bir seydir ki, en canlı hissettiginde bu sarhosluk gelir ve hayatta olma halini unutturur sana.
''Ya o efendi olacaktı ya da birileri onun efendisi... Acımak, merhamet etmek, zayıflıktı. Vahşi hayatta merhamet diye bir şey yoktu. Ya sen öldürürsün ya da seni öldürürler, ya sen yersin ya da seni yerler.''