Sayfamda başyapıtını yorumlayarak başlamak istemedim ona, aksine 2011 tarihli son eserinden tersine gitmek istedim. #yüreğiningötürdüğüyeregit efsanesiyle tüm dünya ve ben de bu kitaptaki görüşleriyle onu tanıdım.
Katolikliğe karşı mason bir aileden geldigini ve gençliğinde herkes gibi sosyalist olduğunu itirafla başlar bir yerde, ancak yaş ilerledikçe Tanrı ve yaşam sorgusu onu On Emir özelinde kendince Hristiyan inanca iter. İnsanın varoluş halinin kırılgan ve geçici olduğunu, ölüm korkusuna gömülen toplumun kadercilikle birlikte ölü sever bir hal aldığını, modern toplumda esnekliğin kaybolduğunu, israfın içler acısı sonucunu, vicdanın sesini, eğitimin eksik yönlerini, cinsellik özelinde anneliği ve donör babalık eleştirisini, doğadan kopuşu, günümüz kabile kültürü hayatını, hızlanan ve her şeyi elde edeceğine inanan ağaçlar gibi dik durmayıp teknolojiyle yatışa geçen insanın Tanrıyı yok saymasını sorguluyor.
Yaş ilerledikçe düşüncelerin değişmesi elbette olağandır ve Olgunlaşma olarak nitelenir. Kendini İtalya'daki çiftliğine kapatıp, günümüz dünyasına oradan farklı bakışlar fırlatarak hidayete ermiş bu ünlü yazar, kitabının başında bahsettiği Dijital Çağ'ın yeni kurgusu biyolojik silah naraları altında bitki ve hayvanları arasındaki doğasında ne düşünüyordur şimdi, kimbilir? Ara vererek ilk hikayesine ve başyapıtına geçeceğim.