şu fani dünya üzerinde beşerin durmıyan terakki ve tekamülün görmez misiz? bu et, bu kemik, bu kan, bu irin, bu ciyfe, hayat-ı fanide var iken kemâl durmaz, devam eyler de, bunlardan tearrîiden ruhda ol kemâl durur mu? yok, yok, durmaz. murad-ı hudâ, fermân-ı kibriya böyledürür... yohsa siz sırrı ülûhiyyeti bir yumurta gibi kırub tabağa dökmek mi istersiz veyl o gafillere, efsûs o zekâlara kim buna irilür, irişilür sanur!!... irilmez, irişilmez... ben bâb hakıykate vardım, diyen ol kapuyu açıcak, öte yanda ucu, bucağı gelmez, fersahlarca eb'ad ve mesâfât ile karşılaşur. hakıykatin ifâdesi gerek bizden gelsün, gerek bâlâyı bâlâterînden gelsün, gelene, geldiğine göre nisbidir. emmâ mahz Hak, yine olduğu gibi kalur. gelen ve dinleyen, herbiri kendûye göre, bir zevk alur. ol zevkinde sâfiyyet olan ve ona sâfiyyetle bağlanan, işkillerin içinden atar; şeytânî gussalardan âzâd ve sebükbâr-ü dilşad olarak Hak yolun tutar...