Varlık Mertebeleri

Rene Guenon

Varlık Mertebeleri Posts

You can find Varlık Mertebeleri books, Varlık Mertebeleri quotes and quotes, Varlık Mertebeleri authors, Varlık Mertebeleri reviews and reviews on 1000Kitap.
“Tezahür etmiş varoluşun muayyen bir mertebesine veya, hatta daha açık olarak, o mertebenin bazı tarzlarına mahsus olan bu zamansal nokta-i nazar hiçbir surette, küllileşmeye müsait değildir.* Netice itibariyle, sebep ile sonuç arasındaki süreklilikte hiçbir kesiklik ve fasıla olmadığından, ifadesi güç görünen bu metafiziksel an, gerçekte sınırsızdır ve böylelikle, başlangıçta belittiğimiz gibi, Varlık’ı aşar ve bizatihi külli İmkân ile eş anlıdır; söz konusu metafiziksel an, bizatihi “ilk sebep”te mündemiç olan “daimî faaliyet”e iştirak eden ve mecazen bir “külli bilinç mertebesi” şeklinde isimlendirilebilecek şeyi teşkil eder.” s. 130-131 * Tüm varoluşu ardışık tarzda şarta bağlayıp belirleyen olarak yani diğer mertebelerde kıyasi bir şekilde zamana tekabül eden her şartı içeren olarak en genel anlamında anlaşılan süre dahi küllileştirilemez, çünkü Külli’de her şey eşzamanlılıkta tasavvur edilmelidir.
“Külli marifet külli İmkân’a uygun ve mutabık olduğundan, veya, bir diğer ifadeyle, “anlaşılmaz hiçbir şey yoktur, sadece şimdiki anda anlaşılamayan şeyler vardır” , bu şeyler kendinde ve mutlak olarak anlaşılmaz değillerdir fakat sadece, şarta bağlı varlıklar yani mevcut tezahürümüzde muayyen bir mertebenin imkânları ile sınırlı olan varlıklar olarak bize anlaşılmaz gelmektedirler. Böylece bir “külli akledilebilirlik/anlaşılabilirlik” ilkesi şeklinde isimlendirilenilecek bir şey ileri sürüyoruz, ne var ki bunu genelde anlaşıldığı şekilde değil fakat saf metafiziksel bir anlamda kullanıyoruz ve dolayısıyla da mantıki sahanın ötesini kastediyoruz; mantıki saha içinde bu ilkenin, aynen tam anlamıyla külli düzene ait bütün ilkelerde olduğu gibi (kaldıki sadece gerçekten bunlar “ilkeler” olarak isimlendirilmeyi hak eder), yalnızca cüzi ve arizi bir tatbiki söz konusudur. Bizim açımızdan, tabii ki, bu bir “rasyonalizm” öne sürme değildir, tam tersidir, zira esasen külli akıldan ayrı olan istidlalî akıl/muhakeme spesifik olarak beşerî ve ferdî bir melekeden başka bir şey değildir; ayrıca, istidlalî akıl/muhakeme, külli akılın güvence ve garantörlüğü olmaksızın hiçbir durumda geçerli olamaz. İşte bu sebeple zorunlu olarak, “irrasyonel” demiyoruz, fakat “rasyonel-üstü” diyoruz ki bu rasyonel-üstü oluş, aslında, hakiki bir metafizik düzene ait her şeyin temel bir karekteristiğidir; ve bu “rasyonel-üstü”, beşerî ferdîliğin sınırlı ve izafi melekelerince şu anda anlaşılamasa da, her şeye rağmen kendi içinde akledilebilir/anlaşılabilir olmayı bırakmaz.” s. 116-17
Reklam
“… bu bağlamda Aristoteles’in bilgiyi duyusal sahadaki “algılayan ile algılananın müşterek fiili” şeklinde tanımladığını hatırlamak yerindedir ki bu aslında bir mütekabiliyet ilişkisine işaret eder. Duyusal ve cismani sahaya gelince, duyu organları böylelikle, ferdi varlık için bilginin “giriş yerleri”dir; fakat başka bir nokta-i nazardan söz konusu organlar aynı zamanda tam olarak “çıkış yerleri”dir, şöyle ki tüm bilgi, aynen kendisinin bir tür dışsal uzantısının dışarı çıkışı gibi, bilen özneden başlayan ve bilinen nesneye doğru ilerleyen bir özdeşleşme fiilini içermektedir.” s. 108-109
Rüya
“… rüya mertebesi insanın ferdîliğinin latif (yani gayri cismani) kısmına tekabül eden beşeri tezahür tarzlarından biridir. Bu mertebede varlık tamamen kendinden neşet eden bir âlem oluşturur ve bu âlemdeki nesneler (uyanıklık mertebesinin duyusal algılarının zıddına) sırf zihnî tasavvurlardan yani latif formlara bürünmüş düşünce terkiplerinden müteşekkildir; bu latif formlar esasen bireyin kendisinin latif formuna dayanır ve dahası bir rüyanın hayalî nesneleri söz konusu bireyin latif formunun arızi ve tali tahavvüllerinden başka bir şey değildir.” (Varlık Mertebeleri s. 57-58, Rene Guenon
Dipnot
“Doğrusu, metafizik hakikatler mevzubahis olduğunda aslında hiçbir temsil mümkün değildir çünkü bu hakikatler özünde külli olup hiçbir cüzileşmeye müsait değilken, her temsil ise şu ya da bu dereceye kadar cuzi bir düzene aittir.” s. 57
“Varlık, yalnızca ilk tasdik ve en asli taayyün (taayyün-i evvel) olması hasebiyle, bütün şeylerin en yüce ilkesi değildir; O sadece, tekrar edersek, tezahürün ilkesidir ve böylelikle, metafizik nokta-i nazarın bu nazarı yalnızca “ontolojiye” indirgeyenlerce ne kadar çok sınırlandırıldığını görmüş oluruz, zira metafiziği bu şekilde Varlık Ötesi’nden soyutlamak aslında en hakiki ve en saf şekilde metafiziksel olan her şeyi dışarıda bırakmak demektir. (…) Varlık bizatihi kendinde tektir ehaddir ve dolayısıyla da, Varlık’ın imkânlarının yekpare tezahürü olan külli Varoluş da kendi özünde ve en deruni tabiatında birdir/vahittir; fakat ne Varlık’ın tekliği ne de Varoluş’un “birlik”i tezahür tarzlarının çokluğunu, bu yüzden de genel ve kozmik düzende Varoluş derecelerinin ve cüzi varoluşlar düzeninde varlık mertebelerinin sınırı belirsizliğini dışlamaz. Dolayısıyla, çoklu vertebeler mütalaası hiçbir şekilde Varlık’ın tekliği ile çelişki arz etmez ve aynı şekilde, bu teklik üzerine temellenen Varoluş’un birliği ile de çelişmez, zira bunların ikisi de hiçbir surette çokluktan müteessir olmaz; ve bundan çıkan netice şudur ki teklik ile çelişmekten veya ona herhangi bir şekilde karşı olmaktan epey uzak olan çokluk olgusu, hem mantıksal olarak hem de metafiziksel olarak, tek sahih ve meşru temelini bir bütünlüğe sahip olan Varlık sahasında bulur.” s. 54-55
Reklam
“… “Varoluşun Birliği” (Vahdet-i Vücûd) ile bağlantılı olarak yukarıda söylediklerimizden çıkan sonuç şudur ki Varoluş bizzat kendi “birliğinde” külli tezahür tarzlarına tekabül eden sınırı belirsiz dereceler çokluğu barındırır (ki külli tezahür temel olarak Varoluş’un kendisi ile aynı şeydir); ve bu Varoluş’un bütün sahasında tasavvur edilen
“… Varlık Varoluş’u ihata eder ve metafiziksel olarak Varoluş’tan daha fazla bir şeydir çünkü O, Varoluş’un ilkesidir; dolayısıyla Varoluş Varlık ile özdeş değildir, zira Varlık daha aşağı derecede bir taayyüne ve netice itibariyle de daha yüksek derecede bir külliliğe tekabül eder.4 4. Dipnot: Tekrar hatırlatmak gerekirse, kelimenin etimolojik anlamı itibariyle “var olmak” (…) aslında, bağımlı olmak, dayanmak, şarta bağlı olmak anlamına gelir; o hâlde, “var olmak”, nihayetinde, kendi ilkesini veya yeter sebebini kendinde taşımamak ve ona sahip olmamaktır ki bu, ileride arıziliği tanımladığımızda daha açık bir şekilde değineceğimiz üzere aslında tezahür için geçerlidir. s. 47
155 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.