Ötekileştirilmenin gotik bir şekilde ve bir ailenin parçalanış hikayesinin gizemini koruyarak anlatıldığı iyi bir kitap Biz Hep Şatoda Yaşadık.
Küçük Merricat (Mary Katherine) ablası Constance, kedisi Jonas ve Julian Amca Blackwood malikanesinde gözlerden uzak yaşar çünkü kasaba onlardan nefret eder. Bu noktada iyilik ve kötülük üzerine düşündürür Shirley Jackson. İnsanların acımasızlığını vurgular cümleler boyu. Bu durumu anlamlandıramayan küçük Merricat'in insanların 'sözlerinden' kaçarken kafasında oluşturduğu minik dünyaya götürür bizi. Kötü durumlardan kurtulmak için düşünmeye başlar; Ay'da yaşadığını hayal eder, akşam yemeğini nasıl yiyeceklerini düşünür, güzellikleri getirir aklına ve gözlerinin önüne. O anlarda sarılmak istedim Merricat'e.
Ailenin kızlarının kasaba halkından uzak yaşama tutunma sürecini okurken bir yandan da gizemini koruyan toplu bir aile ölümünü okuyoruz. Merak duygusunu sürekli canlı tutan acı bir durum ve sona yaklaşırken ortaya çıkan gerçekler oldukça etkileyici.
İyi / kötü olmak ya da bunu seçmek, gerçekler ve inanmak istediklerimiz... Dili oldukça yalın ve akıcıydı. Kasvetli ama aydınlık bir hikayeydi Merricat'in hikayesi. Kitap elimde, kulağım Deniz Yüce Başarır'daydı. Seslendirmesi muhteşemdi.