Aynı bardaktan içmeyeceğiz
Ne suyu, ne tatlı şarabı,
Şafakta öpüşmeyeceğiz
Ve akşam çöktüğünde pencereden bakmayacağız.
Sen güneşle soluyorsun, ben ay ile
Ama aynı aşkla yaşıyoruz ikimiz de.
Eğer bir gün bu ülkede
Onuruma bir anıt dikilmek istenirse,
Şimdiden veriyorum iznimi bu törene,
Bir tek koşulum var: anıt olmayacak
Ne denize yakın, o doğduğum yerlerde
— Son bağımı da kopardım orayla—
Ne Çarlar parkında, kutsal ağacın yanında
O avuntusuz gölgenin beni hâlâ aradığı,
Burda, ayakta, üçyüz saat bekleyip
Önümde kapıların açılmadığı burda;
Ölüm kapımı çaldığında bile unutmaktan korkuyorum
Terörün kara vagonlarının tekerlerinin sesini
unutmayı
Korkuyorum unutmaktan o lânet kapıları nasıl
çarpışını,
O ihtiyar kadının nasıl inleyişini, yaralı bir hayvan gibi.
Kıpırtısız gözkapaklarından, tunçtan
gözkapaklarından
Gözyaşlarım gibi eriyen kar oluk oluk aksın,
Zindanın güvercini uzaklarda dem çeksin,
Ve gemiler, Neva üstünde sessizce gitsin.
Mart 1940