...Ama annem delikanlıyı fazla boş buluyordu. Onun Pekin'e hiç gitmeyip hep evinde 1mirasyedi yaşamı sürdürdüğüne dikkat etmişti. 1gün onun okumuş her Çinlinin çok iyi bildiği on sekizinci yüzyıl klasiği KızılOda Rüyası'nı bile okumadığını öğrendi. Ne kadar düşkırıklığına uğradığını belirtince Liu kendine havalar vererek Çin klasiklerini değil en çok yabancı edebiyatı sevdiğini söyledi. Üstünlüğünü belirtmek için de, "Sen Madame Bovary'yi okudun mu?" diye sordu. "Benim en sevdiğim kitap odur. Bence Maupassant'nın en büyük eseridir." Annem Madame Bovary'yi okumuştu ve onun Maupassant'nın değil Flaubert'in eseri olduğunu biliyordu...
..."Becerikli kadınlar yiyecek olmadan da yemek yapar." Bu, eski 1Çin deyişi olan, "1kadın ne kadar becerikli olursa olsun, yiyecek olmadan yemek yapamaz"ın tersine çevrilmişiydi...
...Kızıl Muhafızlar kitapları yanlarında getirdikleri çuvallara doldurdular. Sonra hepsini aşağı indirip ertesi gün kendisi aleyhine yapılacak suçlama toplantısından sonra dairenin bahçesinde yakacaklarını söylediler. "1ders almak üzere" onun da ateşi seyretmesini emrettiler. Babam da bu arada kitap koleksiyonunun geri kalan kısmını yakmalıydı.
O öğleden sonra eve geldiğimde babamı mutfakta buldum. Büyük çimento evyenin içinde ateş yakmış, kitapları 1er 1er içine atıyordu.
Babamı o gün ilk kez ağlarken gördüm. O kadar korkmuştum ki, 1süre kıpırdamaya cesaret edemedim. Sonra kendisini kucakladım, ama yine de ne söyleyeceğimi bilemiyordum. O da tek kelime bile etmedi. """Babam biriktirebildiği her kuruşu kitaplarına harcamıştı.""" Kitapları onun canıydı.
Ateş söndükten sonra beynine 1şeyler olduğunu hissettim...