En Beğenilen Yaban Kuraldışılık kitaplarını, en beğenilen Yaban Kuraldışılık sözleri ve alıntılarını, en beğenilen Yaban Kuraldışılık yazarlarını, en beğenilen Yaban Kuraldışılık yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Spinoza'da varoluş uzamdır, bir parçalar çoğulluğu ve her şeyin ötesinde nedensel bir mekanizmadır. Kipin varoluşu çoğulluktur, belli bir hareket ve duraklama ilişkisince tanımlanan bir parçalar bütünlüğüdür.
egemen iktidarın sınırsızlığı (mutlaklığı), ne denli multitudo'nun toplumsal ve politik ihtiyaçlarının sürekliliği boyunca gelişirse, devlet de konsensüsün belirlenimince o denli sınırlanır. Öyleyse, konsensüs normundan kopuş, doğrudan savaşı tetikleyecektir. Sivil haktan kopuş kendinde bir savaş hakkı nedenidir. "Yurttaşlar topluluğunun kendi çıkarını gözetmek için bağlı olduğu, korku ve saygı uyandıran kurallar ve nedenler, sivil hakka değil doğal hakka aittir, çünkü bunlar sivil hakla değil, ancak savaş hakkıyla doğrulanabilirler. Ve bir topluluğun bu kural ve nedenlere bağlılığı, bir insanın doğal durumda iken, kendi kendinin düşmanı olmamaya ve kendi hakkını gözetmeye bağımlı olması, aksi halde kendi kendini yıkacak oluşu gibidir; ve de bu tabi olma değil, insan doğasının özgürlüğüdür" (IV:S). Bu pasajlarda bizi hayrete düşüren şey, sivil hakkı savaş hakkından ayıran belirgin hattır. Aslında bu bizi çok fazla şaşırtmaz çünkü varlığın kurucu süreç tarafından hep daha yüksek kusursuzluk aşamalarına ancak antagonizma yoluyla taşındığını gayet iyi biliyoruz. Devlet, egemenlik ve de iktidarın sınırsızlığı, kurucu sürecin, gücün temel antagonizması aracılığıyla süzülür. Devlet ufku savaş ufkudur.
doğal hakkın transandantal devrinin eleştirisi, iktidarın hukuksal kökeninin eleştirisi. Sorun tebaa (subditus) ve yurttaş (civis) arasındaki farkla ortaya konur (III:l). Bu fark standart doğal hak doktrininde, saf birlik olgu sunu üstbelirleyen sözleşme yoluyla dolayımlanır ve düzenlenir. Spinoza'da ise, sözleşmenin kendisi de bireyci tanımlaması gibi çoktan elenmiştir. Burada sözleşmenin elenişi pozitif bir işlev görür. Bireyden genele geçiş, Spinoza' da ilkesel olarak reddedilir. Geçiş kolektif bir biçimde gerçekleştirilir. Öyleyse bu, insanların sahip olduğu hakların devri değil, insanların kolektif kuruluşudur.
Spinoza anayasal işleyişe dair her türlü resmi faktörü kökünden reddeder: Sınırlar kuvvetlerden oluşur; iktidarın (potestas) sınırları güçler (potentiae) tarafından tanımlanır. Bu demektir ki, monarşik işleyişin sınırları, fiziksel sınırlar oldukları oranda hukuksal sınırlardır; ancak anayasada ve onun açılımında maddi olarak geçiyorsa resmi belirlenimlerdir. Spinoza'nın tezini desteklemek için öne sürdüğü ahlaviyatlara bakarsak, bütün politik biçimlerin açık bir şekilde kurucu süreçler olarak görüldükleri oran da değerli olduklarını fark ederiz. (Vl:9-40). Monarşik yönetim (salt tarihi olgudan yola çıkarak), hukuksal tanım soyutlamasından sıyrılıp iktidar ve karşı karşıya gelen güçler ilişkisi bağlamında ortaya konduğunda, rasyonel bir öğe haline gelir. Mutlakiyetçilik ılımlılaştırılmıştır; ılımlılık dinamik bir ilişkidir ve bu ilişki bütün tebaayı kurucu düzenlemeye dahil eder. Anayasal denge, güçler arasındaki çarpışma-dolayım-karşıtlıktır. Ve bu süreç, multitudo'nun kolektif bir insan özü olarak gelişimidir.
Talihin belirsiz nimetlerine duyulan aşırı arzunun cazibesine kapılmış insanlar, deliliğin ve fanatizmin tuzağına düşüp kendilerini hükümdarın mutlak iktidarına bırakır.