Evde geçen bütün bir günün ardından elime geçen bu kitaptaki enfes imgeler, arka planda çalan Kara Güneş'in müziği ile birleşince bir türlü bırakamadım kitabı. Saat gecenin ikisi ve ben üzülmekteyim biten 480 sayfaya kalan geride.
Sone gibi birkaç farklı tarzı denemiş şair. Lakin bütün şiirlerinde değişmeyen şeyler var. Anlatımın duruluğu, kelimelerin birbiriyle ses, tını uyumları ve hayatın temel ontolojik sorunlarına yönelik arayışlar... Şairin bütün şiirlerinde hep bir merak var kainatın perdesinin arkasında ne olduğuna dair.
Mesela göz retinasının yırtıldığı bir dostuna yönelik yazdığı 418. sayfadaki Makinist şiirine bakalım. Bu şiirde böyle dramatik bir olayı öyle güzel şiirselleştirmiş ki! Örnekleri çoğaltmak mümkün. Hemen her şiirinde yaşamın içindeki dramı, güzelliği, hüznü, melodiyi şiire yansıtırken muhteşem ve canlı imgelerle bize tiyatral bir manzara sunmuş şair. Bazen "ah bu imgeyi ben yazsaydım keşke" diye kıskandırdığı da oluyor.
"Pisipisiotunu
avucuma yerleştirip
ellerimi birbirine sürtüyorum." (s.148)
Nadirkitap'ta bulmuştum artık basılmayan bu kitabı. İyi ki karşılaşmışım, iyi ki bulmuşum!