Yağmuru Beklerken

Himmet Dağlı

En Eski Yağmuru Beklerken Gönderileri

En Eski Yağmuru Beklerken kitaplarını, en eski Yağmuru Beklerken sözleri ve alıntılarını, en eski Yağmuru Beklerken yazarlarını, en eski Yağmuru Beklerken yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Yağmuru Beklerken
Siyah daktilonun şaryosu saman kâğıdın bu son kelimeleri üzerinde x işâretini art arda bırakarak sola doğru akıyordu. “Yok, böyle değil.” diye mırıldandı adam. Oturduğu ahşap sandalyesini gıcırdatarak geri yaslandı, kollarını birbirine doladı. Gözleri, havasız ve loş ışığın esiri olmuş odasında daktilosuna takıldı kaldı. Gözlüğünün üzerinden daktilodaki kâğıdı süzdü. Son yazdığı cümlenin böyle bitmesi içine sinmemişti. Biraz daha bekledi öylece. Ardından kollarını çözerek altındaki köhne sandalyesini ileri itip masaya sokuldu tekrar. Son cümlenin son harfini de x’ledi ve cümleyi şöyle bitirdi: ‘… bu geç vakitlerde araba, içlerindeki birer ikişer kişiyle bir bilinmeyene doğru hızla yol alıyor gibiydi.’ Nihayet tabülatör, şaryoyu tam da yerinde durdurmuştu. Yazı, bu geceki mesâîsinin sonuna gelmişti.
Sayfa 2 - İkinci adam yayınlarıKitabı okudu
Adam, sekiz on katlı binaların içine serpiştirilmiş, Sular Vadisi adı verilen mesire alanına bakan küçük ama müstakil evlerden birinde yaşıyordu. Tek başına onca uzun senelerin üstesinden gelmişti. Yine bu sabahleyin de hep yapageldiği şeyi, yumurtayı minicik cezvesinde rafadan hâle gelinceye dek kaynatacaktı. Morali yerindeydi ve buna gücü de vardı üstelik. Çünkü son günlerde hiç olmadığı kadar dinç hissediyordu kendisini. Demin içeri giren iri hantal kedisi de adama, yaşama tutunacak kadar bir bahane oluyordu işte.
İkinci adam yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Fahir, İstanbul’a geldiğinin ilk ayında biricik kıymetlisini, annesini kaybetmişti. Bin dokuz yüz seksenin eylül ayı onda derin yaralar açmıştı. Çok istediği devlet memurluğunun sevinci yüreğinde henüz filizlenirken, en çok değer verdiği varlığını, annesini kaybetmişti. Hüzün kavramını pek duymamış olsa da nasıl bir his olduğunu artık iyi biliyordu delikanlı. Zîra hüzün, onun ensesinde soluklanıp duran kötü niyetli bir gardiyandı annesinin ölümünden sonra. ‘Anne’ sözcüğü, kendilerine tahsis edilen o özel günlerde hiç böylesine anlamlı olmayacaktı onun için. Fahir, kıymetlisine Ana!. demişti hep, Anacığım!..
Ilık mevsim rüzgârının ardından ortalığı karanlığa bürüyen gecenin bir vaktinde bir rüyâ daha görmeye başlamıştı Ayla. Yaşadığı kurumun mütevâzı bir odasında yaşıtlarıyla oyunlar oynuyordu. Henüz altı yaşındaydı. Saçları kısa kesilmişti. Böylesinin, beyaz tenine çok yakıştığını söylemişti kreş annesi. O da aynada siyah saçına dönüp dönüp bakmış; kendisini, muhayyilesindeki birilerine benzetmeye çalışmıştı. O vakit, acaba kime benziyorum ben, diye geçirirdi aklından Ayla.
Aynı tılsım, içeride birer renk cümbüşü halinde gözleri okşayan pencere camlarında da hissediliyordu. İri, ince uzun penceresinin her iki yanında birer biblo gibi duran küçücük pencereler, Timur’u her geçen gün o renk cümbüşünün içine biraz daha çekiyor gibiydi. Mistik bir havası vardı Timur’un yanında bu renkli camların. Dahası, hemen ardında dizili dört sanduka, onların da hemen arkalarında boy boy sandukalar, Timur’u uzun zaman önce içlerine hapsetmişlerdi birer birer.
Kadim Doğu’nun çok eski zamanlarında henüz İslâm’ın ulaşmadığı topraklarda, Uygur illerinde hüküm süren bir lider, tüm çocukları arasında en çok küçük kızı Gilem’i severmiş. Akıllı ve yetenekli olan Gilem, dans etmeye ve şarkılar söylemeye doyamazmış ve bu, herkesin âşikâr olduğu özelliklerindenmiş. Gilem’in babası zaman içerisinde boy atıp gelişen kızını iyi bir prens ile evlendirmeyi dilermiş. Fakat Gilem, yoksul bir delikanlıya gönlünü düşürmüş. Hikâye bu ya.. Babasının bu ilişkiyi öğrenip de kendilerine onay vermemesi delikanlıları çok üzmüş. Buna rağmen herkesten gizli gizli bahçelerde, bağlarda buluşurlar, hasretlik giderirlermiş. Ama yerin, kulağını yanında bir de gözü varmış. ...
Reklam
49 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.