Bir gün adamın biri kaybolur. Açlık ve yorgunlukluktan hesap olan adam kendisini bir ağacın gölgesine atar. Fiziksel olarak yokluğun içine düşen adam, bir süre sonra hayaller görmeye başlayarak açlığını ve yalnızlığını giderir.
Yalnızlık diğer insanlarla aranızdaki mesafeye bağlı olarak ölçülen bir şey değildir. Nitekim Thoreau bu konu üzerine şöyle söyler; “Cambridge Universitesi'nin kalabalık yurdundaki odasında harıl harıl çalışan öğrenci, çölde gezen bir dervişten daha yalnızdır.” Görülüyor ki biz insanlar yalnızlıktan ne anladığımıza dikkat etmeliyiz. Öyle ki Tanrı’nın yalnızlığı bizlere asil gelirken, insanın yalnızlığı aciziyet belirtisi gibi anlaşılabilir.
Eser; Yalnızlık, okuma ve sesler olmak üzere üç başlıktan oluşur.
Yalnızlık isimli başlıkta; birine tam anlamıyla ne zaman yalnız olarak tanımlayabileceğimiz tartışılır.
Okuma isimli başlıkta; Çürüyen insan bedeninden geriye kalan en elzem şeyin yazıtlar olduğu belirtilir.
Sesler isimli başlıkta; sadece okumayla veya sadece bir işle meşgul olmakla, yaşamın anlamının kaybolabileceği belirtiliyor.
Yalnızlık isimli başlığın ayrı bir öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Zihinde kalın.