Tanrısal sıkıntısı ve acısı arkasında tek bir iz bile bırakmadan dörtnala koşuşturuyordu. Sonsuz zamanın yarattığı özlemle sarıldı Tanrıça'sına. Bütün kainatı görkemli bir ışık kapladı... Işıkta yıkanan melekler birer ateş topuna döndüler. Cennetin bahçeleri bin bir çiçekle bezenirken, ırmaklar en güzel şarkılarını söylemeye başlamışlardı. Dünyada ise yıllar sonra ilk defa yağmur yağıyor, toprağa düşen yağmurun bereketli ıslaklığı anında etkisini gösteriyordu. Kuş cıvıltıları içinde yıllardır bu günü bekleyen tohumlar çatlıyor, filizler çabucak güneşe uzanıyor, tomurcuklar çiçek açıyor, çiçekler arı vızıltıları ile kelebek boşanırcasına meyveye duracak bir sevişmenin ateşinde yakıyorlardı birbirlerini.
Tatlı yorgunluğa aldırmadan el ele tutuşup arkalarında dünyayı, cennet, cehennem ve gözün görebildiği her şeyi bırakarak kainatın bilinmeyen bir yerine doğru yürümeye başladılar.
Tanrılar artık çok mutluydular...