Akşam olup da yastığa başımı koyduğumda eğer, “Ben bugün kendi isteklerimi elde edebilmek için, kendi çıkarım için bilerek ve isteyerek bir başkasına zarar vermedim,” diyebiliyorsam, bu gezegen üzerindeki insani cennetime kavuşmuşum demektir.
Kıskançlık diyorlar onun adına... Bense "küçük ölüm' diyorum. Sahici, koşulsuz, sadece verilebilen anlamdaki sevgiyi öldürdüğü, yok ettiği ve bu arada kendisini içselleştiren insan evladını da her geçen gün acı çektirerek, süründürerek öldürdüğü için.
− Peki üstat; evlilik (birliktelik) nedir? Cevap şöyle geldi:
− Siz birliktelik için doğmuşsunuz. Ölüm meleğinin beyaz kanatları sizi ayırana kadar ayrılmayacaksınız. Allahın sessiz tanıklığında bile beraber olacaksınız. Ama birlikteliğinizde mesafeler bırakın; bırakın ki, cennetin rüzgârları aranızda dans edebilsin. Birbirinizi sevin, ama aşk tutsaklığı istemeyin. Bırakın aşk, ruhunuzun kıyılarına vuran dalgalar gibi olsun... Birbirinizin bardağını doldurun ama aynı bardaktan içmeyin; ekmeğinizden verin birbirinize, ama aynı somundan ısırmayın. Birlikte şarkı söyleyin; lakin birbirinizi yalnız bırakmayı da bilin. Sazın telleri de yalnızdır ve armoni içinde aynı melodiyi seslendirir. Birbirinize kalbinizi verin ama karşılıklı kilitleyip saklamak için değil! Sadece hayatın eli o kalbi saklar! Birlikte durun, ama yapışmayın, tapınakların sütunları da bitişik değildir! Ve unutmayın; meşe ile çınar birbirlerinin gölgesinde büyümezler...