Babam, annemle beni Suriye’ye, Lübnan’a göndermişti. Gezmek için. Halep iki saat uzaklıktaydı Antep’e. Oradan Şam’a, Beyrut’a geçmiştik. Bindiğimiz bütün arabaların radyolarında ya Ümmü Gülsüm’ün ya Abdülvahap’ın şarkıları çalınıyordu. Hiç yabancılık çekmemiş, kendimi Antep’te bellemiştim. Bellemiştim ama, ne Halep ne de Beyrut, Antep’in taşı olabilirdi. Azez’den çıkıp da Tibil’den yurda girince benden keyiflisi yoktu!