‘’Ne biçim dünyaya doğmuştum ben? “Güzel” diyordum, güzel dediğime dönüp bakmıyorlardı bile. “İyi diyordum”, omuz silkiyorlardı. Birisinin dobra dobra dosdoğru söylediğini duyuyor, heyecanlanıp, “Doğru!” diye bağırıyordum. “Aman sus!” diyorlardı. Hele “Deniz!” deyince, bütün kaşlar çatılıyor, “Sakın ha!” diyorlardı. Güzele bakma, iyiye aldırma, doğruya kulak asma, denizi anma; peki, öyleyse ben ne edip ne söyleyecektim?’’