Gittinse, ayağın değil, yüreğin götürdüğü için gittin.
Gitmedinse, yüreğin yetmediği için gitmedin.
Yaptınsa, elin erdiği için değil, aklın erdiği için yaptın.
Yapmadınsa, elin ermediği için değil, yüreğin yetmediği için yapmadın.
Gördünse, gözün gördüğü için değil, dahası baktığın için değil, gönlün olduğu için gördün. Eğer gözü olan herkes görseydi, bunca "bakarkör"ün varlığını nasıl ve neyle açıklardık? Eğer göz, görmenin yegane organı olsaydı, gözü olmadığı halde birçok göz sahibinin göremediği hakikatleri gören, kafa gözü kör, kalp gözü açık yiğidi nereye koyardık?
Kur'an'ın kızı Fatıma, değirmen çekmekten kabarıp su toplamış avuçlarını kocası Ali'ye gösteriyor. Müşfik koca, "Babana müracaat etmenin tam sırası," diyor, "Hayber'den gelenler arasından belki bir yardımcı da sana düşer."
'Babasının anası' derhal alemlere rahmet olanın kapısına varıyor ve halini arz ediyor. Aldığı cevap, ancak kelimelerin kadrini kendisi kadar kimsenin bilemeyeceği birinin ağzından dökülecek cinsten: "Kızım, ben onları Suffe ehli için ayırdım, veremem. Fakat size ondan daha hayırlısını vereyim. Şu şu vakitlerde deyiniz ki: 'Subhanallah, Elhamdulillah, Allahuekber.'
Kur'an vahyi ilk olarak, "Oku, Rabbin adına!" diye başlamıştı. "Vur, Rabbin adına... Kır, Rabbin adına... Yok et, Rabbin adına... Tahrip et, Rabbin adına... Tarumar et, Rabbin adına..." diye başlamamıştı.