hüzünlü bir şiir
Misâlî her şey.
artık yavaş yavaş
anımsıyordum.
günler geçiyordu.
bildiğim tek gerçek buydu.
şairin dediği gibi,
kendimi ağır
ve
müşfik akan
bir suyun koynuna
bırakmış, gidiyordum..."
hüzünlü bir şiir gibiydi her şey. artık yavaş yavaş anımsıyordum. günler geçiyordu. bildiğim tek gerçek buydu. şairin dediği gibi, kendimi ağır ve müşfik akan
bir suyun koynuna bırakmış, gidiyordum..."
Romanlarında alıntılarına yer verdiği atıflar yaptığı Henry James’i merkeze koyduğu bir hikaye kurgulamış Yazar, Yazar da David Lodge.
Romanın başlangıcında hayatının sonuna gelmiş hasta Henry James’le karşılaşıyoruz.
Daha sonra bir geriye dönüşle 1880’ li yıllara bakış var. 1880’lerde orta yaşlarındaki Henry James kitaplarındaki düşük satıştan dolayı endişe içindedir. Yakın dostu, ressam ve Punch çizeri George Du Maurier de kör olma korkusuyla mesleği ile ilgili endişe duymaktadır. Bu yıllarda Henry James şöhret ve servet hedefiyle oyun yazarlığını denemeye karar verirken Du Maurier de yazıya geçmeye karar verir. Romanda hem bu ikilinin dostluğunu hem de mücadelesini okuyoruz. Henry James oyun yazarlığında zorlu engellerle mücadele ederken Du Maurier hiç beklemediği bir başarıyı yakalar. Bunun yanısıra James’in Amerikalı yazar Fenimore Woolson ile dostluğu ve etkileşimi ve Oscar Wilde, Guy de Maupassant, H.G. Wells, Bernard Shaw ve diğer bir çok sanatçıyla olan hikayesi anlatılıyor.
Kitabın sonunda ise tekrar hasta yatağında James’i görüyor ve ölümüne şahit oluyoruz.
Yazdıklarının değeri ölümünden sonra anlaşılan, son eserleriyle modern psikolojik romanın temel taşlarını oluşturan ve kendi zamanının yazarları içinde en çok okunan Henry James’in bir yazar olarak yaşadığı zorluklar ve psikolojisi çok iyi anlatılmış.
Yazar, YazarDavid Lodge · Ayrıntı Yayınları · 20118 okunma
Son yirmi, otuz yılda, dünyanın İngilizce konuşulan kesiminin kültürüne bir şeyler olmuş, bir araya gelen bazı farklı güçlerin sebep olduğu muazzam bir sismik kayma meydana gelmişti; okuryazarlığın yaygınlaşması ve yüzeyselleşmesi, demokrasinin eşitleyici etkisi, kapitalizmin dizginsiz enerjisi, gazeteciliğin ve reklamcılığın değerleri çarpıtması gibi güçlerin. Bu, edebiyat sanatını icra eden birisinin, Scott ile Balzac’ın, Dickens ile George Elliot’ın hayatlarının en verimli çağında yaptıkları gibi, hem mükemmelliğe hem de popülerliğe ulaşmasını imkansız hale getiriyordu.