Fakat Yemen nasıl yerdir? Orada nasıl yaşanır? İhtiyaçlar nasıl temin edilir? Hastalıklarına karşı ne gibi tedbirler alınmalıdır? Bunlara dair hiç bir şey öğrenmemiştik. O zamanki okutma programlarından ve elimize geçen kitaplardan nasıl ki Fransa'yı Anadolu'dan daha iyi bellediysek Tibet ve Dalaylaması hakkında az çok bilgi edindiğimiz halde bir vilâyetimiz olan Yemen ve İmam'ını öğrenmek fırsatım bulamamıştık. Eminim, bize Yemen coğrafyasını okutan hocalarımız da bilmiyorlardı. Zaten Yemen meçhul kalmış bir diyardır.
Böyle kâh hayaller kurarak, kâh İranlı arkadaşımla anlaşmağa çalışarak, bazen kitap okuyarak İskenderiye limanına yaklaşacağımız sırada iki adamın İstanbul şivesiyle ve yavaş sesle Türkçe konuştuklarını işittim. Şimdiye kadar vapurda bu adamlara rastlamayışıma hayret ettim. Sevinçle yanlarına yaklaştım. Kendimi tanıttım. Bunlardan biri işaretle beni kenara çağırdı. İnsanlara görünmekten çekinen bir hali vardı. Merakım arttı. Gittiği köşeye doğru yürüdüm. Yavaş sesle kim olduğumu, nereye gittiğimi kısaca sordu. Ondan sonra:
- Biz ikimiz de zabitiz. Trablusgarp'a gidiyoruz. Hüviyetimizi kimseye belli etmek istemedik. Gerçi Akdeniz'i geçtik ama daha yerimize ulaşıncaya kadar yolumuz uzun. Olabilir burada İtalyanlar vardır. İhbar ederler. Bunun için vapurda bizimle konuşmamanızı rica ederim. Sizin de yolunuz açık olsun, dedi. Hararetle el sıkışarak ayrıldık.
İsimlerini bile soramamıştım. Gizlenmekte hakları vardı, çünkü geçecekleri mıntıka İtalyanların kontrolü altında biz ise İtalya ile harp halinde idik. Onlar harp mıntıkasına, Garp Trablus'a gidiyorlardı. Tehlike yalnız onlar için değil, benim için de vardı.
Sayın Doktor Sibel'in kitap hakkındaki mütalâası:
"Yemen; çocukluk ve gençliğimin aa tatlı hatıralarım canlandıran bir konudur. Bunun sebeplerini kitapta görülecek -Yemen'in demir perde arkası- bahsindeki yazılarda anlattım. Eminim ki daha pek çok yurttaşlar bu konu ile benim gibi yalandan alâkalıdır.
Zeki Ehiloğlu'nun salahiyetli
Vapurda konuşacak bir arkadaş arıyordum. Vapuru birkaç defa baştan başa dolaştım. Fransızca, Almanca, italyanca, Romence her dilden konuşuluyor, yalnız Türkçe işitmiyorum Kendi kara sularımızda iken koca vapurda tek başıma kalmışım gibi yalnızlık hissediyor, çocuklar gibi her şeyi yadırgıyorum. Hele sofrada iki yanıma oturmuş Romen kızlarının sağdan soldan benim kulağıma fısıldarcasına birbiriyle konuşup gülüşmelerinden almıyorum. Benimle alay ediyorlarmış gibi geliyor. Bir Türk görsem nerede ise sevinçten boynuna sarılacağım, kendi kendime söyleniyorum:
Zamanla bizim görüşümüz, düşünüşümüz, nesillerimiz elbet değişecek; lâkin «YEMEN'DE TÜRKLER» in canlan ve kanları ile yaptıkları tarih asla değişmeyecektir. Ben bunu mürekkeple yazarak bir kitap halinde derlemeğe çalıştım.
Rahmetli mukaddesat şairimiz Mehmet Akif'in Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda mısra'ı Yemen'in bütün yol kavşaklarına asılmağa değer bir levhadır. Ebediyen yerini bulamayacağımız bu azizlerin mezarlarını bulup ziyaret edemesek de hatıralarını unutmamak üstümüze düşen borçtur.
Benimle birlikte gelirseniz, hem sizi zahmetsiz, masrafsız buralarda dolaştırmak bana zevk verir; hem de unutulacaklarından benim korktuğum, sayısını öğrenmekten tarihin ürktüğü Yemen topraklarında yatan Türk çocuklarının ruhu şad olur.
Haklı olarak diyebilirsiniz ki, Yemen'i bırakıp çıkalı yıllar geçti, gezelim, dolaşalım ama sizin bildiğiniz zamanla şimdiki Yemen aynı mıdır? Tabiî geçen zaman içinde orada çok değişiklikler, yenilikler olmuştur. Bize vereceğiniz malûmat bayatlamış olmaz mı?
Doğru, fakat; hâlâ Yemen'de bulunan bir dostumla muhabere ediyorum. Bu satırları
Üç konak çöl ötesi aşılımız dağlar;
Mimi cennet yaylalar;
Şirin yüzlü kasabalar;
Gök delen tip yüksek binalar;
Gat'a, cinsiyetine ve silâhına düşkün halk...
İşte 400 yıl cenkleştiğimiz Yemen.
Yaklaşık altı yüz yıl tarih sahnesinde kalan Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından sonra geriye dönüp baktığımızda imparatorluğun en problemli toprak parçası olarak Yemen'i görürüz. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethinden sonra imparatorluk topraklarına katılan Yemen, başlangıçtan Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar yaklaşık dört yüz yıl boyunca
Yemen'den söz açıldı mı hemen şöyle bir soru ile karşılaşıyorum:
- Siz asker miydiniz? Yemen'e ne yapmağa gittiniz?
Osmanlı İmparatorluğu'nun bu vilâyetine sivillerden pek az kimse gitmişti. Gidenler hep askerlerden ve bazı sürgünlerden ibaret kalırdı. Gidenler orada ne yapmağa gittiklerini kendileri de bilmezlerdi. Bu sebeple sivil olarak
kollarını sandalyenin arkalığına dayamış olan Alaattin dargın dargın söyleniyor:
«- A birader, sen aklını mı oynattın, yoksa tahsili bitirince hayattan mı usandın?. Uzak yer, uzak yer diye tutturdun. Bula bula da Yemen'i seçtin. Yemen'de sıcaktan demirler erirmiş. Diri, diri kavrulmak mı istiyorsun? Yemen bir menfadır. Başkaları oraya zorla gönderiliyor. Sen kendi isteğinle gideceksin. Akıl mı bu? Vazgeç bu sevdadan. Üç sene kolay geçmez, İstanbul'da kalmak istemiyorsan işte Edime, işte Selanik, Şam, gözün uzaklarda ise Bağdad'a git. Yanmak için orası da yeter: Hepsinde kolordumuz var...»
Yemen'in sınırım çizemeyen, nüfusunu kestiremeyen coğrafyanın dili:
«Yemenin şark hudutları meçhuldür. Nüfusunu beş milyona kadar çıkaranlar varsa da meşhur Gote Salnamesinde yedi yüz elli bin olarak gösterilmektedir.»
(Kamusu'l-A'lâm)
* * *
Dünyanın en büyük coğrafya mecmuasının dili:
«Yemen denilen bu harika memleketi Batılılardan az kimseler tanır.»
(Amerika'nın Millî Coğrafya Dergisi, Cilt: 92, No: 5)
* * *
Bir İngiliz dergisinin dili:
«Bilinmeyen Yemen»... (Yazının başlığı)
(Londra'da Çıkan The Seagor Magazine adlı Mecmua, Cilt: 4, No: 2)
* * *
Başka bir derginin dili:
Bugün dünyanın en esrarengiz memleketi Tibet değil, Yemen'dir. Ahalisinin bir kısmı hâlâ tunç devrinde yaşayan bu memleketi son yarım asır içinde ziyaret eden Avrupalı ve Amerikalıların sayısı bir düzineyi geçmez.»
(New York'ta çıkan Sunday Mirror'dan)
* * *
Daha Yemen bir vilâyetimiz iken yazılmış Türkçe bir kitabın dili:
«Yemen; arzı ve kavmi hakkında pek çok şey söylenebilen ve yazılabilen bir kıtadır ki biz onun üstünden hiç bir şey görmek ve göstermek istemeksizin gelip geçer veya göçüp gideriz.»
(Yemen ve Hayatı Adlı Kitabın Mukaddimesi)
Dünyanın büyük kıyamet felâketini Yemen'den bekleyen dinin dili:
«Yemen taraflarından yükselerek küremizi kaplayacak ateş sütunundan sonra güneşin garptan doğması büyük kıyamete başlangıç olacaktır.»
(Bir Va'azdan bak: Mecmûa-üz-Zevaid Cüz 8, Sahife 12)
BU KİTABI NİÇİN YAZDIM?
Yemen'de üç sene yerine yedi sene kaldım. Bir yıl kadar da Aden'de esir kaldım. Bu suretle hayatımın en hararetli; en cevval çağından sekiz yılı oralarda geçti. Yemen'in kızgın çöllerini, dünyanın en tatlı iklimini içine alan yaylalarını, insanları yıldıran dağlarını, ormanlarını, bağ ve bahçelerim gördüğüm gibi bu sekiz yıllık müddet içinde hırsız elinin kesilişinde, katil kafasının uçuruluşunda, zina yapanların teşhirinde bizzat bulunarak tespit etmek; İmam Yahya ile görüşüp konuşarak kendi elinden gat çiğnemek imkânım ve Yemen kızlarının hayatim, nasıl evlendiklerim, Yemen'deki Yahudilere dünyadaki insanlardan bambaşka muamelelerin nasıl yapıldığını, bir kurban demek olan rehinelerin ne demek olduğunu anlamağa; Yemen adliyesini, halkın hususî hayatim, garip âdetlerini, fesat menbalarını, meşhur gat âlemlerini ve Aden hayatim tetkik etmeğe fırsat buldum.