Yorumlanmamış Bir Dünyada Müslümanca Düşünmenin İmkanı

Yeni Bir Anlam Arayışı

Abdurrahman Arslan

Quotes

See All
Vatandaş olmak modern iktidarın temsil ettiği “ulus”a aidiyeti ifade eder. Modern insan bu yüzden kendi kimliğiyle ilgili bildirimde bulunurken, vatandaşı olduğu ulusdevlete referansta bulunmak zorunda kalır. Bununla da kimlik, iktidar, yani “dışsal” bir kurum tarafından sağlanmış bir aidiyeti ifade etmektedir. Öte yandan İslam ümmetine/milletine mensubiyet, şahit olduğumuz bütün aidiyet türlerinden farklılık arz eder. Ne Hıristiyanlıktaki gibi Kilisenin onayından geçmiş ve onun inşası olan cemaate ait ne Yahudilikte olduğu gibi seçilmiş bir topluluğun üyesi ne de modem devletin ulusuna ait vatandaş olmaktır. Ümmet olmak sadece imanla elde edilmiş bir aidiyetin kendini mekânda tezahür edişin bir ifadesidir.
Sayfa 251Kitabı okudu
Dünya ve üzeri cilalanmış bu hayat tarzı karşısında, kışkırtılmış nefislerimizin her şeyden evvel “tezkiyeye” ihtiyacı var. Müslüman kişiliğin günümüzde eşya dünyasıyla kurmuş ve kurmakta olduğu ilişkinin niteliği çok sahiplenici bir özellik taşıyor; aynen, durmadan ekeştirdiğimiz “ötekiler” gibi. Sorun bir “şeylerin” sahibi olmamak değil, sahip olduklarımız ve sahip olmak için müthiş bir arzu ve çaba gösterdiğimiz şeylerle kurduğumuz ve kurmakta olduğumuz ilişkinin niteliğidir. Kendi dışındakini sürekli eleştiren, sürekli hakkının yendiğini ifade eden, ama nihayetinde eleştirdiğinin yerine geçme arzusu taşıyan bu kişiliğin, bu tezkiyeden mutlaka geçmesi gerekiyor. Bunun olabilmesi aynı zamanda hayatın yeniden anlamlandırılması olacaktır.
Sayfa 245Kitabı okudu
Reklam
Bugün reddedemeyeceğimiz bir gerçek var ki, o da görselliğin hayatımızdaki hegemonyasıdır. Bu hegemonyayı meşrulaştıran kültürel ortam iletişim araçlarının gelişme ve yaygınlaşmasıyla beraber karşılıklı bir inşayla oluşmakta. G. Debord'un belirttiği gibi, böyle bir ortamda, her şey ya da her faaliyet taşıdığı "gösterilme gücüyle" değer kazanır duruma gelmiştir. Artık üretimin, tüketimin, eğitimin, ahlakın, siyasetin olduğu kadar ibadetin de görselliğin dünyası içinde yeniden üretildiği bir kültürel ortamda yaşıyoruz. Böyle bir ortamda dindarlık ve ibadetin klasik tanımının içerik olarak, en azından kısmen, anlam kaybına uğramaktan kurtulamadığını görüyoruz. Görsellik, egemen olduğu bir toplumsal hayatta din ve dindarlığın olan etkisini, Müslüman'ın dini faaliyetlerini belirgin şekilde formatlayarak göstermekte. Gösteri toplumu, aynı zamanda "teşhirci" bir toplum olma özelliği taşıyor.
Erkek yetmemiş gibi şimdi kadını da kendi üretim bünyesine çekmeye çalışan endüstriyel hayat evde kalmak isteyene de müdahale etmekten, onu geçmişten farklı şekilde tanımlamaktan geri kalamaz. Kadının sorumluluğunun evle sınırlı olduğu, çocuk doğurma ve ev işleri ile ilgili olarak yüklendiği görevinin bir “iş” veya “uzmanlık” alanına indirgenerek tanımlanmaya başlandığı günden bu yana, mahremiyet de kamusallık karşısında yenilgiyi sürdürmeye devam etmekte dir. Eğer herşey sadece bir “uzmanlık” meselesi olabiliyorsa kadın -ya da erkek- dışarıdaki başka bir işte de bu uzmanlığı elde edebilirdi. Uzmanlık herkese açık bir kazanım olarak “cinsiyetle ilişkili” değildi. Böyle “nötr” bir işin ne zararı olabilirdi ki!
Günümüzün modern hayatı kompartımanlara bölünmüş bir hayat biçimi olma özelliği taşımaktadır. Bazen sigorta kurumlarına, bazen işimize/mevkimize, bazen hasta haneye, bazen kredi kartlarımıza, bazen Allah'a, bazen giydiğimiz elbisenin markasına, bazen camiye, bazen banka hesabına, bazen kadir gecesine sığınan; bunlar arasında gidip gelerek mekik dokuyan bir tahayyül ve hayat dünyasının içinde bulunduğumuzu göz ardı edemiyoruz. Bu hayatın önceki kuşaklarınkinden farklı olan bir toplumsallık içinde cereyan ettiğini, bunun dünyanın yorumlanmasının neticesinde somut hal aldığını ve buna uyum göstermenin yanlış bir hayatın neşvünema bulmasına sebep olacağını göz ardı edemiyoruz.
Sayfa 293Kitabı okudu
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.