bize ait olabilen: bize de en uç.
Sessiz yaşam, sonu yok doğmak,
mekân-gerekmek mekânsız o mekândan almak, etrafındaki şeylerin eksilttiği, nerdeyse hiç çerçevesi-olmamak yer bırakmak gibi ve hep içlik, pek tuhaf zarif ve kendini-ışıtan - kenarlarına kadar:
bize bu denli tanıdık bir şey var mı?
Ve sonra şöyle bir şey: bir duygunun doğması,
çiçek yaprağının çiçek yaprağına dokunmasından?
Ve şu: ve birinin açılması bir göz kapağı gibi,
ve altında bir dolu göz kapakları,
kapalı, sanki onuncu uykuda,
sindirmeye, bir içgözün görüm gücünü.
Ve şu her şeyden önce: bu yapraklar arasından
ışığın geçmesi gereği. Bin gökyüzünden süzerler yavaşça o bir damla karanlığı, onun ateş ışığında karışık hayıt
demetinin kıpırdanması ve kalkışması.
.
Bir yaşam belki horlandı, kim bilir?
Bir mutluluk vardı ve harcandı,
ve sonunda, ne pahasına olursa olsun,
bu şey çıktı ortaya, yaşamdan daha kolay değil
yine de mükemmel ve öyle güzel
sanki gülümsemekvesüzülmek içinerken değil
.
.. sen değil misin, kendimizi eksiksiz teslim ettiğimiz?
Ve olur muyuz daha fazla içinde birinin?
Sonsuz olan bizimle geçip gidiyor.
Sen ama ol, sen ağız, işittiğimiz, sen ama, sen Bize-seslenen: sen ol.
.
NASIL tutayım ruhumu ki dokunmasın seninkine?
Nasıl kaldırayım onu aşıp seni başka şeylere?
Ah, çok isterim onu herhangi
bir yitik yanına karanlık bir yere
sakin yabancı koysam asıl
o yer titremese gelince senin derinlerin titremelere.
Ama bize dokunan her şey, bana ve sana, alır bizi bir yay çekişi gibi bir arada,
iki telden bir ses çıkarır.
Hangi alete gerilmişiz biz?
Ve hangi kemancının elindeyiz?
Ey tatlı şarkı.
.
Artık bulamıyorum seni. Yok içimde, hayır.
Diğerlerinde yok. Bu taşta değil.
Seni bulamıyorum artık. Ben yalnızım.
Yalnızım bütün insanların kederiyle,
dindirmeye çalıştım seninle,
sen olmayan seninle. Ey isimsiz hicap...